20 Temmuz 2012 Cuma

Yeni Blog

  Curly ve ben bi çılgınlık yapalım dedik ve ortak bi blog açtık. Ayrıca tivitır, vindovslayv ve feysbuk. Yine kimliğimiz gizli ve bunu sizinle paylaşmıycam. Yazım tarzımdan belki bi gün kendiniz bulursunuz. Tek bi ipucu verebilirim o da fazla tatlı olduğu. Bi bok anlamadınız biliyorum. Tabi bu demek değil Blair Gibi Düşündüm'e daha az vakit ayırıcam. Yine her zamanki gibi burdan birilerine ana avrat sövmeye devam edicem gençler. İki Tivitır, iki feysbuk, iki blog ve bir tumblr.. Klavyeyle seviyeli bi ilişkimiz var artık. Hayatımda en çok o harflerden kelimeler ve cümleler türetmeye çalışarak vakit harcıycam. Aksiyona gel.

19 Temmuz 2012 Perşembe

Wedding

    Ne kadar çok olmuş yazmayalı hiç farkında değilim. Bugün farketmemi sağlayanda yine dahi düşüncelerimin beni getirdiği nokta. Ben özgürlüğü seven bi insanım anneme bile beni kısıtlama hakkı vermediysem bi adamın ve çocuğunun beni bağlamasına asla izin vermem. Bu yüzden evlenmeyi hiç düşünmüyorum. Çocuk hele hiç yani ıı ıı cık. Bence çocuk sahibi olmak, hayatından vazgeçmek demek. Çocuğun varsa 'hadi kahvaltıya fransaya uçalım bebeem' gibi abukluklar yapamazsın. Yada yıllık izninde afrikaya gidip çitalarla leoparlarla hoplayıp zıplayamazsın. Bütün atraksiyonun çocuğunun sıçtığı bezi çöpe atmak olur. Oturup zırlamasını beklersin. Biraz büyüyüp dışarlarda sürtmeye başlayınca eve girdiği ana kadar 3.5 atarsın. Nihayetinde bi gün birini bulur ve siktir olur gider yalnız kalırsın. Hayatını verdiğin kişi seni kendi hayatı için terk eder. Hiç gerek yok böyle acıtasyonlara. Evlenmeye hiç gerek yok. Hayatına giren adama hayatını yönlendirme iznini vermeye hiç gerek yok.
    Yinede, olup olmıycağı bile belli olmayan düğünüm kafamda tasarlanmış halde. Evlenmeyi düşünmüyorum ama düğünümü düşünüyorum evet. Buda beni ben yapan saçmalıklarımdan. Bi kere simler, beyninin içinden başlayan maşalar ve göbek atan teyzeler olmıycak benim düğünümde. Çakma gelinlik giymiş bebeler koşuşturmıycak. Ciddi bir kıyafet zorunluluğu olucak ki bu zorunluluk giyinmeyi bilmeyenleri adam etmek için gerekli. Daha renge karar vermedim ama herkesi tek renk giydirmeyi ve erkeklere papyon taktırmayı düşünüyorum. Kadınların kafasında minik saç şapkalarından olucak. Çünkü ben tiksinç bi salonda üstüne beyaz örtü serilmiş tahta bi masada 'evet' diyerek evlenmiycem. Açık çim alanda, koltuklar kilise düzeninde ve mihrapta okunan evlilik yeminleriyle evlenicem. (TABİ EVLENİRSEM) Önü kısa arkası uzun kabarık etekli bi gelinlik giymiş olucam ve ayakkabılarımda adidas wings kanatlı topuklu özel tasarım olucak. İlk dansımız Player - Baby Came Back şarkısında olucak ve sadece biz dans edicez diğer herkes bizi izliycek. Sonrasında eski yabancı müziler ve arada jazz eşliğinde yemek yenicek. Ankaralı Namık eşliğinde göbek atmak yerine Por Una Cabeza eşliğinde tango yapılıcak. Vals ve salsa'da tabi. Evlilik yeminleri gün batımına denk getirilicek bu arada. Yemekler benim zevkime göre olucak. Bol şarap ve şampanya olucak ama rakı ve bira düğünümün yanından bile geçmiycek. Bütün geceyi küçük bir cd ve dj'ye emanet etmiycem, orkestra olucak. Yaş sınırlaması olucak. Yedek gelinlik ve ayakkabı olucak.Ve ben hiç bi sıkıntıyla baş etmek zorunda kalmıycam o gece sadece eğlenicem. (TABİ EVLENİRSEM).

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Genel

   Şu an Curly'nin hayatı, birbirini seven iki kişi evlenicekken adamın eski karısının ortaya çıkıp hamileyim yalanını uydurarak aralarını bozduğu senaryoya dönmüş durumda. Benim hayatımsa romatizma ağrısı çeken dede kıvamında. Curly'nin durumu, sevgilisinin arkadaşım dediği kızın, aslında sevgilisinin eski sevgilisi olduğunu idda etmesiyle alakalı. Bense dün akşam alışveriş poşetlerini taşıyıp gecede klimalı odada koltukta uyuya kaldığım için boyun kol ve omuz ağrısıyla mücadele ediyorum. Yani gördüğünüz gibi kötü anlarım bile aksiyonsuz. Tanrıya şükür ki bu haftanın planı çoktan yapıldı. Yarın Curly'le Graffiti Festival'e gidiyoruz ve işin güzel yanı Tivitır fenomenlerinin en seksisi Argo Fordçu'da orda olucak. Pazartesi günüyse Curly büyük ihtimal bizde kalıcak ve 3 Transformers filmini peşpeşe izliycez. Neyse detayları soora yazarım.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Benim Evrenim Hepinizinkinden Farklı

    Görüldüğü üzere saatin 04.16 olması beni hiç engellemiyo. Günün her saati anlatıcak bişeyim var. Bu sabah mı dün mü demeliyim bilmiyorum şimdi ama bugünün başlangıcında çokta iyi şeyler yaşadığım söylenemez. Akşamdan kalma denilebilicek bi halde sabahın 6.30'unda Curly'nin bi mesajını gördüm ve hayatımın en büyük tramvasını yaşamış olabilirim. Mesaj şöyleydi; ''Lan Kaşarımsı'nın Muslera'yla fotoğrafı var''. Not: Bi yandan yazıyorum bi yandanda pencereden uçarak gelen yeşil böcekleri öldürmekle uğraşıyorum. Dipnot: Öldükten bi süre sonra renkleri çürümüş marul yaprağına dönüyo ilginç. Gelelim ebesinin amına. Böyle bi mesaj beni neden sinirlendirebilir diye düşünelim. Bunu anlamak için önce benim hayatımın önceliklerinden haberdar olmanız gerekli şu noktada. Çünkü benim yaşam tarzımı oluşturan kişiler ya da karakterler kim olduğumuda anlamanıza yardımcı olur.

TRANSFORMERS: Yıl 2006, 6.sınıfa giden normal bi insanım. Daha o zamanlar her çocuk gibi benimde barbi heveslerim, prensesçilik oyunlarım filan var işte. Bi gün kuzenimi çizgifilm izlerken gördüm. Dedim bu ne la, o da gel izle çok güzel dedi. Oturdum koltuğa karşımda (tabi o zaman bunu bilmiyodum) Transformers Armada çizgifilminin Starscream'in Autobot'lara geçtiği bölüm var. 20 dakika nefes almadan izlemişim. Sonraki gün aynı saatte televizyon karşısında buldum kendimi. O zamanlar D-smart yeni yeni çıkıyo böyle her gün bi kanalın patentini alıp kapatıyo falan, bizdede siktiriboktan bi uydu var. Neyse böyle aylar geçiyo falan biz her gün TF izliyoruz. Not: Burda kısaltmasını yaptığım TF aramda bişeyler geçen okuldaki çocuğun lakabı değil Transformers'ın kısaltması. Bi gün televizyonu bi açıyoruz o bölümde Starscream ölüyo. Ben bir ağlıyorum bir ağlıyorum üstüne ertesi gün D-smart kanalı kapatıyo. Bir isyanlar bir bunalımlar ağlamaktan kör olcam nerdeyse. Rüyalarımda eve D-smart alcağımızın sözünü veriyo ananem uyanınca gerçek sanıyorum falan. Anlıyorum ki o ilk andan beri bu seri benim için bi dönüm noktası. Daha sonra diğer çizgifilmlerini öğreniyorum 25 yıllık bi efsane olduğunu falan. Ve aslında Transformers karakterlerini burda tek tek yazıp hepsine karşı duygularımı yazmamak bile içime sinmiyo. Sonuçta gün olarak tam tarihi bilmesemde 2006dan beri 6 yıldır Transformers benim hayatımdaki EN önemli şey. Ve onlar hakkında saatlerce sohbet edebildiğim tek kişide kuzenlerim. Herhangi bi Transformers'a laf eden orospu çocuunun suratını asvaltta kazıyıp derisini yüzüp üstüne limon suyu sıkmak istiyorum. Kimse laf edemez, kimse benden çok sevemez, kimse benden çalmaya çalışamaz. Net.


Burda saatlerce Transformers anlatsam, sevmeyen biri için bi anlam ifade etmez. Ama o robotların aralarındaki sürtüşme, bağ, düşmanlık ve dostluğun çizgilerinin birbirinin üstünde yer alması, sesleri, hareketleri, görünüşleri herşeyleri beni kendilerine hayran bıraktı.


JENSEN ACKLES & DEAN WİNCHESTER: Dean Winchester'ı özellikle ayrı yazdım çünkü benim için insanlar kadar karakterlerinde ayrı bi dünyası vardır. Yani Jensen Ackles bu dünyada evli ve çocuklu bi adam, ama yinede Dean Winchester'da bi yerlerde o tanıdık hayatını sürdürüyor benim için. Dean bi erkekte istediğim her şeye sahip, eksiksiz. Bir idol. Dean Winchester kendi başına bir efsane, bir hikaye. Anlamı çok büyük. Bunun yanında Jensen Ackles bu dünyaya hatta evrene hatta yaşam olan olmayan hatta var olan ve var olmayan her yere gelmiş en yakışıklı varlık. Supernatural'i sırf o mükemmel suratını görmek için defalarca kez izleyebilirim. Şimdiye kadar bi çok yabancıyı ergenlerin 1D veya Justin Bieber sevgisi gibi sevdim. Nick Jonas, Ian Somerhalder, Josh Duhamel, Ed Westwick, Rey Mysterio, Kellan Lutz... ama Jensen Ackles'ta onların asla yüzde yüz sahip olamadığı birşey var. Kusursuzluk. O yüzden iki gün sonra Shia LaBeouf diye delirsemde asla Jensen'dan üst tutulmıycak bundan eminim. Eğer şartlar ve zaman mümkün olsaydı kalbimi açıcağım tek insan Jensen olurdu. Ve eğer Jensen'ın Dean versiyonu bu dünya üzerinde yaşasaydı kesinlikle benim olurdu.



NESTOR FERNANDO MUSLERA MİCOL: Daha sadece 2 aylık muhabbetim Muslera ama kesinlikle onu en değerlilerim arasına sokmama yeticek bi sempatiye sahip. Hayatımda en değer verdiğim şeyler en yükseğe konur ve bidaha değiştirilmez ve o yüksekliğe ulaşmak için bi çok aşamadan geçerler ama içimdeki Muslera sevgisinin hiç bitmiyceğinden o kadar eminimki en üst basamaklara oturturken hiç tereddütüm olmadı. Onda beni çeken ne var bende daha tam bilmiyorum ama o sevimliliği, kaledeki duruşu, kariyeri o kadar mükemmelki doğduğu andan itibaren hayatımın ortasına düşmek onun ve benim kaderimizmiş. Muslera hayatımda vazgeçilmez.


BLAİR CORNELİA WALDORF: Bu karakter Gossip girl'ü ilk izlediğim andan beri favorimdi ve geleceği belliydi. 3 yıldır hayatımda idolüm olarak gördüğüm tek kadın. Olmak istiyceğim tek insan. Hayat tarzıyla, düşünce sistemiyle, karakterist özellikleriyle bu kadar kafamdaki mükemmellik kalıbına uygun olamazdı. Benim evrenimde sonsuza kadar benim idolüm olucak.


Bunlar benim kalbimin en derinlerinde yaşattığım varlıklar işte. O kadar değerlilerki, bir tek sözleri bile benim için milyonlarca anlam demek. Ve şu an içlerinde ulaşabiliceğim sadece Muslera var. Onunda 5 yıl süresi var. Bu yüzden Kaşarımsı'nın Muslera'yla fotoğraf çekilmesi beni bu kadar yıprattı. Sevmediğim insanların, hatta bütün insanların benim olandan uzak durmasını istiyorum. Kaşarımsı'nın ne Gossip girl'ü ne de Supernatural'i izlemesini, Blair'in veya Dean'in adını ağzına almasını istemiyorum. Benim dünyam, benim idollerim.

10 Temmuz 2012 Salı

Kaşarımsı

   Sevgili gençler, benim gibi her başarılı, şirin, etrafınca çok sevilen mükemmel bi kızın orospu bi düşmanı olur her zaman. Benimde var doğal olarak. Şimdi biz ona kısaca Kaşarımsı dicez. ''Kaşarımsı'' kelimesi orospu ve kaşar kelimelerinden daha aşağılayıcı olarak kullanma amacıyla benim tarafımdan üretilmiştir. Ne alaka bende bilmiyorum. Şimdi bahsettiğim bu zavallı Kaşarımsı kahve saçlı kahve gözlü, burger king'te rach sos arası soğan halkası yemekten boyun yağları fışramış garip bi kız. Okulun yavşama kapasitesini tek başına aşıp rekor kırmış bulunduğu için benim kadar olmasada bi çevreye sahip. Sorun şurdaki sahip olduğu çevredeki her birey, bu kızın orospulukta çığır açmış olduğunun farkında ve bu durum arkasından da konuşuluyo üstelik. Kaşarımsı'nın yakın çevrem diye tabir ettiği halbuki benim yakın çevrem olan insanlar o kızı 'her boku yiyipte hala bakire kalan' diye tabir ediyo. Artık 'her boku yemek' sözcük grubundan ne iğrenç şeyler türetirseniz, o sizin fantezinize kalmış. İşin sik yanı ben Kaşarımsı'yla nerdeyse 2buçuk yıl arkadaşlık yaptım. Kime zaafım olduğundan evimin içine kadar her bokumu biliyo. NOT: Her bokumdan kastım sosyal çevreme anlattığım kadarıyla kalıyo yani. Şöyle ifade edicek olursam ben bi kaplumbağayım ve kabuğumun üstünde olan herşeyden Kaşarımsı'nın haberi var, kabuğumun içini bilen tek kişi Curly. Devam ediyorum; nasıl kavga ettiğimiz, niye ettiğimiz gibi gereksiz detayları aktarmıycam ama şu kadarını söylemek istiyorum bu savaşta kimin suçlu olup olmadığı önemli değil, zaten belli de değil. Ben sadece kurtulmak istedim ve savaşı başlatan ilk hamleyi yaptım. Sonrada o hamlesini yapamadan savaşı sonsuza kadar götüne soktum. Gerçekten ama gerçekten umrumda olmayan bi kişilik. Amaaaaaa gelelim anasının amına. Kendini umursamadığım için umursadığım kişilerle beni vurmaya çalışıyo amına kodumun manda götü. Bu onu benim gözümde değerli kılar mı kılmaz. Umursamamaya devam ediyorum sadece ikinci hamlemi yapıp sonlandırıcağım ikinci savaş için götünde yer açılmasını bekliyorum. Anlıycağınız sinirlendim evet. Ama pencereden giren bi sivrisineğe de sinirleniyo insan dimi. Bende sifonu çektiğinde gitmeyen boka sinirlenildiği kadar sinirlendim işte. O kadarcık. Eğer bi gün bu yazıyı bi şekilde okursan sevgili Kaşarımsı, burdan sana sesleniyorum; Beybifeys'te bugün buluştuğun o arkadaşıda senin ne mal olduğunu biliyo, o yüzden ıska. Yine vuramadın. Yine boş koştun. Yine götünde patladı. Hadi uf oldu diye kime istiyosan aç şimdi.

8 Temmuz 2012 Pazar

Saçmasapanımsı Bişeyler

    ''Yeni süpürülen parkenin üzerine hanımeller kırıntısı dökerek annesinin cinnetine sebep olan çocuk konuştu; annemin şamarı ağzıma çarpınca bi an reklamlardaki 'anne eli değmiş gibi' sözünü ciddiye aldım.''
Şunu twitterda paylaşmamı engelleyen 140 karaktere lanetler ederek başlıyorum.
     Şimdi benim bi teyzem var. Aslında iki teyzem varda tekini anlatıcam şimdi. Ona da Mavi diyelim.(Mavi adında hayatı boyunca 7 aylık kalmaya mahkum edilmiş ama zekası geniş bi bebek karakteri canlandırıyo arada). Şimdi bu teyzem lisedeyken sıfır makyaj, üniversitedeyken uzun etek altına converse giyip mavi göz kalemi kullanan bi insanken çalışma hayatına atılınca bi hayli değişti. Dolabı kıyafetlerle dolup taşıyo, ayakkabılarının sayısı Flo şubeleri kadar filan. Hayır benimde dolabım dolu ama %99'u giymediğim şeylerle dolu amınakodumun dolabı. Mavi'nin tek boktan yanı kıyafetlerinin giyilmesinden hiç hoşlanmıyo. Bu diğer teyzem(ona da Eeyore dicez) ve benim için bi hayli çekici bi durum oldu her zaman tabi. Yasak olanı kullanmakla alakalı; giyip, makineye atıp, kurutup, yerine koymak arasında geçen bi macera oyunundayız arada yani. Neyse işte teyzemlerden bahsetmemin sebebi Mavi geçen gün bana aynen şöyle dedi ''eğer seneye biraz para biriktirirsen bende koyarım üstüne beraber yurtdışı tatili yaparız.'' Kendisi geçen sene İtalya bu sene Hırvatistan gezip tozuyo zaten. Bende kendi kendime dedimki 'vay amk gelsin yakışıklı italyanlar gitsin romantik fransızlar en iyisi zengin lüksemburglular.'' Sonuçta seneye yurtdışı kesin gençler. Bide araba alabilirsem çok mutlu olucam. Normalde ben bu hafta Eeyore ve eniştemin yanına gidicektim ama 10 gün sonra Mersin'e tatile akıcağım için biraz daha evde kaliyim dedim. Şuan yaratıcılığım daha fazla üstümde olmadığından bu yazıyı burda bitiriyorum. Belki ismimi Waldorf veya ChevyCamaro olarak değiştirebilirim. O zamana kadar B.C'den sevgilerle#

7 Temmuz 2012 Cumartesi

Tapılası Elbise

  Bugünde sizlere, ilk gördüğüm andan beri aradığım o elbiseyi göstericem gençler. Hikayesi şu; mart-nisan civarı bi gün sokakta geziyorum, bi baktım 90lardan kopmuş gelmiş bi kadın süzüle süzüle yürüyo yolda. Dedim vay amk Marilyn Monroe mezardan fırladı Pucca'yı öldürmeye geliyo niye benim resmi kullanıyon olum falan diye. Sonra kadının yüzünü gördüm görmez olaydım. At sikine çuval giydirsen kadının suratından daha çekici olur heralde. Herneyse anladım ki beni büyüleyen elbisenin ta kendisiymiş. Böyle simsiyah sadece eteğinin en sonu beyaz olan bi elbiseydi. Neyse günler geçti benim hafızamın küçük bi köşesine yerleşti bu elbise ama her an aklımda değil tabi. Bi gün gazete sayfalarını çevirirken bide baktım aha amk o elbise. Hangi mağaza olduğuda altında yazıyodu koskoca Mango benim aklımda her nasılsa Koton diye kalmasın mı. Önüme gelen her Koton'a girdim çıktım yok elbise kendimi sikicem en son o derece geldim. Sonra iki-üç gün önce Curly'le Bakırköy'deyken yüzüme çarparcasına aynı elbisenin yavru ağzı altı beyaz'lısını giymiş bi karı süzüle süzüle geçti önümden. Dedim allaaaam sana geliyom. Sonra sıcaklardan erimiş peynire dönen beynim internete bakmayı akıl etti ve saatlerce Koton'un internet sitesini didiklemem sonucunda birde Mango'ya bakıyim diyerek girdiğim internet sitesinde ilk tıkta buldum elbiseyi. Tabi bende bi stres hafiflemesi, bir taşakları serme rahatlığı, şeker almış bi çocuğun sevinci filan.. Her neyse işte o elbise;