20 Temmuz 2012 Cuma

Yeni Blog

  Curly ve ben bi çılgınlık yapalım dedik ve ortak bi blog açtık. Ayrıca tivitır, vindovslayv ve feysbuk. Yine kimliğimiz gizli ve bunu sizinle paylaşmıycam. Yazım tarzımdan belki bi gün kendiniz bulursunuz. Tek bi ipucu verebilirim o da fazla tatlı olduğu. Bi bok anlamadınız biliyorum. Tabi bu demek değil Blair Gibi Düşündüm'e daha az vakit ayırıcam. Yine her zamanki gibi burdan birilerine ana avrat sövmeye devam edicem gençler. İki Tivitır, iki feysbuk, iki blog ve bir tumblr.. Klavyeyle seviyeli bi ilişkimiz var artık. Hayatımda en çok o harflerden kelimeler ve cümleler türetmeye çalışarak vakit harcıycam. Aksiyona gel.

19 Temmuz 2012 Perşembe

Wedding

    Ne kadar çok olmuş yazmayalı hiç farkında değilim. Bugün farketmemi sağlayanda yine dahi düşüncelerimin beni getirdiği nokta. Ben özgürlüğü seven bi insanım anneme bile beni kısıtlama hakkı vermediysem bi adamın ve çocuğunun beni bağlamasına asla izin vermem. Bu yüzden evlenmeyi hiç düşünmüyorum. Çocuk hele hiç yani ıı ıı cık. Bence çocuk sahibi olmak, hayatından vazgeçmek demek. Çocuğun varsa 'hadi kahvaltıya fransaya uçalım bebeem' gibi abukluklar yapamazsın. Yada yıllık izninde afrikaya gidip çitalarla leoparlarla hoplayıp zıplayamazsın. Bütün atraksiyonun çocuğunun sıçtığı bezi çöpe atmak olur. Oturup zırlamasını beklersin. Biraz büyüyüp dışarlarda sürtmeye başlayınca eve girdiği ana kadar 3.5 atarsın. Nihayetinde bi gün birini bulur ve siktir olur gider yalnız kalırsın. Hayatını verdiğin kişi seni kendi hayatı için terk eder. Hiç gerek yok böyle acıtasyonlara. Evlenmeye hiç gerek yok. Hayatına giren adama hayatını yönlendirme iznini vermeye hiç gerek yok.
    Yinede, olup olmıycağı bile belli olmayan düğünüm kafamda tasarlanmış halde. Evlenmeyi düşünmüyorum ama düğünümü düşünüyorum evet. Buda beni ben yapan saçmalıklarımdan. Bi kere simler, beyninin içinden başlayan maşalar ve göbek atan teyzeler olmıycak benim düğünümde. Çakma gelinlik giymiş bebeler koşuşturmıycak. Ciddi bir kıyafet zorunluluğu olucak ki bu zorunluluk giyinmeyi bilmeyenleri adam etmek için gerekli. Daha renge karar vermedim ama herkesi tek renk giydirmeyi ve erkeklere papyon taktırmayı düşünüyorum. Kadınların kafasında minik saç şapkalarından olucak. Çünkü ben tiksinç bi salonda üstüne beyaz örtü serilmiş tahta bi masada 'evet' diyerek evlenmiycem. Açık çim alanda, koltuklar kilise düzeninde ve mihrapta okunan evlilik yeminleriyle evlenicem. (TABİ EVLENİRSEM) Önü kısa arkası uzun kabarık etekli bi gelinlik giymiş olucam ve ayakkabılarımda adidas wings kanatlı topuklu özel tasarım olucak. İlk dansımız Player - Baby Came Back şarkısında olucak ve sadece biz dans edicez diğer herkes bizi izliycek. Sonrasında eski yabancı müziler ve arada jazz eşliğinde yemek yenicek. Ankaralı Namık eşliğinde göbek atmak yerine Por Una Cabeza eşliğinde tango yapılıcak. Vals ve salsa'da tabi. Evlilik yeminleri gün batımına denk getirilicek bu arada. Yemekler benim zevkime göre olucak. Bol şarap ve şampanya olucak ama rakı ve bira düğünümün yanından bile geçmiycek. Bütün geceyi küçük bir cd ve dj'ye emanet etmiycem, orkestra olucak. Yaş sınırlaması olucak. Yedek gelinlik ve ayakkabı olucak.Ve ben hiç bi sıkıntıyla baş etmek zorunda kalmıycam o gece sadece eğlenicem. (TABİ EVLENİRSEM).

14 Temmuz 2012 Cumartesi

Genel

   Şu an Curly'nin hayatı, birbirini seven iki kişi evlenicekken adamın eski karısının ortaya çıkıp hamileyim yalanını uydurarak aralarını bozduğu senaryoya dönmüş durumda. Benim hayatımsa romatizma ağrısı çeken dede kıvamında. Curly'nin durumu, sevgilisinin arkadaşım dediği kızın, aslında sevgilisinin eski sevgilisi olduğunu idda etmesiyle alakalı. Bense dün akşam alışveriş poşetlerini taşıyıp gecede klimalı odada koltukta uyuya kaldığım için boyun kol ve omuz ağrısıyla mücadele ediyorum. Yani gördüğünüz gibi kötü anlarım bile aksiyonsuz. Tanrıya şükür ki bu haftanın planı çoktan yapıldı. Yarın Curly'le Graffiti Festival'e gidiyoruz ve işin güzel yanı Tivitır fenomenlerinin en seksisi Argo Fordçu'da orda olucak. Pazartesi günüyse Curly büyük ihtimal bizde kalıcak ve 3 Transformers filmini peşpeşe izliycez. Neyse detayları soora yazarım.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Benim Evrenim Hepinizinkinden Farklı

    Görüldüğü üzere saatin 04.16 olması beni hiç engellemiyo. Günün her saati anlatıcak bişeyim var. Bu sabah mı dün mü demeliyim bilmiyorum şimdi ama bugünün başlangıcında çokta iyi şeyler yaşadığım söylenemez. Akşamdan kalma denilebilicek bi halde sabahın 6.30'unda Curly'nin bi mesajını gördüm ve hayatımın en büyük tramvasını yaşamış olabilirim. Mesaj şöyleydi; ''Lan Kaşarımsı'nın Muslera'yla fotoğrafı var''. Not: Bi yandan yazıyorum bi yandanda pencereden uçarak gelen yeşil böcekleri öldürmekle uğraşıyorum. Dipnot: Öldükten bi süre sonra renkleri çürümüş marul yaprağına dönüyo ilginç. Gelelim ebesinin amına. Böyle bi mesaj beni neden sinirlendirebilir diye düşünelim. Bunu anlamak için önce benim hayatımın önceliklerinden haberdar olmanız gerekli şu noktada. Çünkü benim yaşam tarzımı oluşturan kişiler ya da karakterler kim olduğumuda anlamanıza yardımcı olur.

TRANSFORMERS: Yıl 2006, 6.sınıfa giden normal bi insanım. Daha o zamanlar her çocuk gibi benimde barbi heveslerim, prensesçilik oyunlarım filan var işte. Bi gün kuzenimi çizgifilm izlerken gördüm. Dedim bu ne la, o da gel izle çok güzel dedi. Oturdum koltuğa karşımda (tabi o zaman bunu bilmiyodum) Transformers Armada çizgifilminin Starscream'in Autobot'lara geçtiği bölüm var. 20 dakika nefes almadan izlemişim. Sonraki gün aynı saatte televizyon karşısında buldum kendimi. O zamanlar D-smart yeni yeni çıkıyo böyle her gün bi kanalın patentini alıp kapatıyo falan, bizdede siktiriboktan bi uydu var. Neyse böyle aylar geçiyo falan biz her gün TF izliyoruz. Not: Burda kısaltmasını yaptığım TF aramda bişeyler geçen okuldaki çocuğun lakabı değil Transformers'ın kısaltması. Bi gün televizyonu bi açıyoruz o bölümde Starscream ölüyo. Ben bir ağlıyorum bir ağlıyorum üstüne ertesi gün D-smart kanalı kapatıyo. Bir isyanlar bir bunalımlar ağlamaktan kör olcam nerdeyse. Rüyalarımda eve D-smart alcağımızın sözünü veriyo ananem uyanınca gerçek sanıyorum falan. Anlıyorum ki o ilk andan beri bu seri benim için bi dönüm noktası. Daha sonra diğer çizgifilmlerini öğreniyorum 25 yıllık bi efsane olduğunu falan. Ve aslında Transformers karakterlerini burda tek tek yazıp hepsine karşı duygularımı yazmamak bile içime sinmiyo. Sonuçta gün olarak tam tarihi bilmesemde 2006dan beri 6 yıldır Transformers benim hayatımdaki EN önemli şey. Ve onlar hakkında saatlerce sohbet edebildiğim tek kişide kuzenlerim. Herhangi bi Transformers'a laf eden orospu çocuunun suratını asvaltta kazıyıp derisini yüzüp üstüne limon suyu sıkmak istiyorum. Kimse laf edemez, kimse benden çok sevemez, kimse benden çalmaya çalışamaz. Net.


Burda saatlerce Transformers anlatsam, sevmeyen biri için bi anlam ifade etmez. Ama o robotların aralarındaki sürtüşme, bağ, düşmanlık ve dostluğun çizgilerinin birbirinin üstünde yer alması, sesleri, hareketleri, görünüşleri herşeyleri beni kendilerine hayran bıraktı.


JENSEN ACKLES & DEAN WİNCHESTER: Dean Winchester'ı özellikle ayrı yazdım çünkü benim için insanlar kadar karakterlerinde ayrı bi dünyası vardır. Yani Jensen Ackles bu dünyada evli ve çocuklu bi adam, ama yinede Dean Winchester'da bi yerlerde o tanıdık hayatını sürdürüyor benim için. Dean bi erkekte istediğim her şeye sahip, eksiksiz. Bir idol. Dean Winchester kendi başına bir efsane, bir hikaye. Anlamı çok büyük. Bunun yanında Jensen Ackles bu dünyaya hatta evrene hatta yaşam olan olmayan hatta var olan ve var olmayan her yere gelmiş en yakışıklı varlık. Supernatural'i sırf o mükemmel suratını görmek için defalarca kez izleyebilirim. Şimdiye kadar bi çok yabancıyı ergenlerin 1D veya Justin Bieber sevgisi gibi sevdim. Nick Jonas, Ian Somerhalder, Josh Duhamel, Ed Westwick, Rey Mysterio, Kellan Lutz... ama Jensen Ackles'ta onların asla yüzde yüz sahip olamadığı birşey var. Kusursuzluk. O yüzden iki gün sonra Shia LaBeouf diye delirsemde asla Jensen'dan üst tutulmıycak bundan eminim. Eğer şartlar ve zaman mümkün olsaydı kalbimi açıcağım tek insan Jensen olurdu. Ve eğer Jensen'ın Dean versiyonu bu dünya üzerinde yaşasaydı kesinlikle benim olurdu.



NESTOR FERNANDO MUSLERA MİCOL: Daha sadece 2 aylık muhabbetim Muslera ama kesinlikle onu en değerlilerim arasına sokmama yeticek bi sempatiye sahip. Hayatımda en değer verdiğim şeyler en yükseğe konur ve bidaha değiştirilmez ve o yüksekliğe ulaşmak için bi çok aşamadan geçerler ama içimdeki Muslera sevgisinin hiç bitmiyceğinden o kadar eminimki en üst basamaklara oturturken hiç tereddütüm olmadı. Onda beni çeken ne var bende daha tam bilmiyorum ama o sevimliliği, kaledeki duruşu, kariyeri o kadar mükemmelki doğduğu andan itibaren hayatımın ortasına düşmek onun ve benim kaderimizmiş. Muslera hayatımda vazgeçilmez.


BLAİR CORNELİA WALDORF: Bu karakter Gossip girl'ü ilk izlediğim andan beri favorimdi ve geleceği belliydi. 3 yıldır hayatımda idolüm olarak gördüğüm tek kadın. Olmak istiyceğim tek insan. Hayat tarzıyla, düşünce sistemiyle, karakterist özellikleriyle bu kadar kafamdaki mükemmellik kalıbına uygun olamazdı. Benim evrenimde sonsuza kadar benim idolüm olucak.


Bunlar benim kalbimin en derinlerinde yaşattığım varlıklar işte. O kadar değerlilerki, bir tek sözleri bile benim için milyonlarca anlam demek. Ve şu an içlerinde ulaşabiliceğim sadece Muslera var. Onunda 5 yıl süresi var. Bu yüzden Kaşarımsı'nın Muslera'yla fotoğraf çekilmesi beni bu kadar yıprattı. Sevmediğim insanların, hatta bütün insanların benim olandan uzak durmasını istiyorum. Kaşarımsı'nın ne Gossip girl'ü ne de Supernatural'i izlemesini, Blair'in veya Dean'in adını ağzına almasını istemiyorum. Benim dünyam, benim idollerim.

10 Temmuz 2012 Salı

Kaşarımsı

   Sevgili gençler, benim gibi her başarılı, şirin, etrafınca çok sevilen mükemmel bi kızın orospu bi düşmanı olur her zaman. Benimde var doğal olarak. Şimdi biz ona kısaca Kaşarımsı dicez. ''Kaşarımsı'' kelimesi orospu ve kaşar kelimelerinden daha aşağılayıcı olarak kullanma amacıyla benim tarafımdan üretilmiştir. Ne alaka bende bilmiyorum. Şimdi bahsettiğim bu zavallı Kaşarımsı kahve saçlı kahve gözlü, burger king'te rach sos arası soğan halkası yemekten boyun yağları fışramış garip bi kız. Okulun yavşama kapasitesini tek başına aşıp rekor kırmış bulunduğu için benim kadar olmasada bi çevreye sahip. Sorun şurdaki sahip olduğu çevredeki her birey, bu kızın orospulukta çığır açmış olduğunun farkında ve bu durum arkasından da konuşuluyo üstelik. Kaşarımsı'nın yakın çevrem diye tabir ettiği halbuki benim yakın çevrem olan insanlar o kızı 'her boku yiyipte hala bakire kalan' diye tabir ediyo. Artık 'her boku yemek' sözcük grubundan ne iğrenç şeyler türetirseniz, o sizin fantezinize kalmış. İşin sik yanı ben Kaşarımsı'yla nerdeyse 2buçuk yıl arkadaşlık yaptım. Kime zaafım olduğundan evimin içine kadar her bokumu biliyo. NOT: Her bokumdan kastım sosyal çevreme anlattığım kadarıyla kalıyo yani. Şöyle ifade edicek olursam ben bi kaplumbağayım ve kabuğumun üstünde olan herşeyden Kaşarımsı'nın haberi var, kabuğumun içini bilen tek kişi Curly. Devam ediyorum; nasıl kavga ettiğimiz, niye ettiğimiz gibi gereksiz detayları aktarmıycam ama şu kadarını söylemek istiyorum bu savaşta kimin suçlu olup olmadığı önemli değil, zaten belli de değil. Ben sadece kurtulmak istedim ve savaşı başlatan ilk hamleyi yaptım. Sonrada o hamlesini yapamadan savaşı sonsuza kadar götüne soktum. Gerçekten ama gerçekten umrumda olmayan bi kişilik. Amaaaaaa gelelim anasının amına. Kendini umursamadığım için umursadığım kişilerle beni vurmaya çalışıyo amına kodumun manda götü. Bu onu benim gözümde değerli kılar mı kılmaz. Umursamamaya devam ediyorum sadece ikinci hamlemi yapıp sonlandırıcağım ikinci savaş için götünde yer açılmasını bekliyorum. Anlıycağınız sinirlendim evet. Ama pencereden giren bi sivrisineğe de sinirleniyo insan dimi. Bende sifonu çektiğinde gitmeyen boka sinirlenildiği kadar sinirlendim işte. O kadarcık. Eğer bi gün bu yazıyı bi şekilde okursan sevgili Kaşarımsı, burdan sana sesleniyorum; Beybifeys'te bugün buluştuğun o arkadaşıda senin ne mal olduğunu biliyo, o yüzden ıska. Yine vuramadın. Yine boş koştun. Yine götünde patladı. Hadi uf oldu diye kime istiyosan aç şimdi.

8 Temmuz 2012 Pazar

Saçmasapanımsı Bişeyler

    ''Yeni süpürülen parkenin üzerine hanımeller kırıntısı dökerek annesinin cinnetine sebep olan çocuk konuştu; annemin şamarı ağzıma çarpınca bi an reklamlardaki 'anne eli değmiş gibi' sözünü ciddiye aldım.''
Şunu twitterda paylaşmamı engelleyen 140 karaktere lanetler ederek başlıyorum.
     Şimdi benim bi teyzem var. Aslında iki teyzem varda tekini anlatıcam şimdi. Ona da Mavi diyelim.(Mavi adında hayatı boyunca 7 aylık kalmaya mahkum edilmiş ama zekası geniş bi bebek karakteri canlandırıyo arada). Şimdi bu teyzem lisedeyken sıfır makyaj, üniversitedeyken uzun etek altına converse giyip mavi göz kalemi kullanan bi insanken çalışma hayatına atılınca bi hayli değişti. Dolabı kıyafetlerle dolup taşıyo, ayakkabılarının sayısı Flo şubeleri kadar filan. Hayır benimde dolabım dolu ama %99'u giymediğim şeylerle dolu amınakodumun dolabı. Mavi'nin tek boktan yanı kıyafetlerinin giyilmesinden hiç hoşlanmıyo. Bu diğer teyzem(ona da Eeyore dicez) ve benim için bi hayli çekici bi durum oldu her zaman tabi. Yasak olanı kullanmakla alakalı; giyip, makineye atıp, kurutup, yerine koymak arasında geçen bi macera oyunundayız arada yani. Neyse işte teyzemlerden bahsetmemin sebebi Mavi geçen gün bana aynen şöyle dedi ''eğer seneye biraz para biriktirirsen bende koyarım üstüne beraber yurtdışı tatili yaparız.'' Kendisi geçen sene İtalya bu sene Hırvatistan gezip tozuyo zaten. Bende kendi kendime dedimki 'vay amk gelsin yakışıklı italyanlar gitsin romantik fransızlar en iyisi zengin lüksemburglular.'' Sonuçta seneye yurtdışı kesin gençler. Bide araba alabilirsem çok mutlu olucam. Normalde ben bu hafta Eeyore ve eniştemin yanına gidicektim ama 10 gün sonra Mersin'e tatile akıcağım için biraz daha evde kaliyim dedim. Şuan yaratıcılığım daha fazla üstümde olmadığından bu yazıyı burda bitiriyorum. Belki ismimi Waldorf veya ChevyCamaro olarak değiştirebilirim. O zamana kadar B.C'den sevgilerle#

7 Temmuz 2012 Cumartesi

Tapılası Elbise

  Bugünde sizlere, ilk gördüğüm andan beri aradığım o elbiseyi göstericem gençler. Hikayesi şu; mart-nisan civarı bi gün sokakta geziyorum, bi baktım 90lardan kopmuş gelmiş bi kadın süzüle süzüle yürüyo yolda. Dedim vay amk Marilyn Monroe mezardan fırladı Pucca'yı öldürmeye geliyo niye benim resmi kullanıyon olum falan diye. Sonra kadının yüzünü gördüm görmez olaydım. At sikine çuval giydirsen kadının suratından daha çekici olur heralde. Herneyse anladım ki beni büyüleyen elbisenin ta kendisiymiş. Böyle simsiyah sadece eteğinin en sonu beyaz olan bi elbiseydi. Neyse günler geçti benim hafızamın küçük bi köşesine yerleşti bu elbise ama her an aklımda değil tabi. Bi gün gazete sayfalarını çevirirken bide baktım aha amk o elbise. Hangi mağaza olduğuda altında yazıyodu koskoca Mango benim aklımda her nasılsa Koton diye kalmasın mı. Önüme gelen her Koton'a girdim çıktım yok elbise kendimi sikicem en son o derece geldim. Sonra iki-üç gün önce Curly'le Bakırköy'deyken yüzüme çarparcasına aynı elbisenin yavru ağzı altı beyaz'lısını giymiş bi karı süzüle süzüle geçti önümden. Dedim allaaaam sana geliyom. Sonra sıcaklardan erimiş peynire dönen beynim internete bakmayı akıl etti ve saatlerce Koton'un internet sitesini didiklemem sonucunda birde Mango'ya bakıyim diyerek girdiğim internet sitesinde ilk tıkta buldum elbiseyi. Tabi bende bi stres hafiflemesi, bir taşakları serme rahatlığı, şeker almış bi çocuğun sevinci filan.. Her neyse işte o elbise;





26 Haziran 2012 Salı

25 Yıllık Efsane; Transformers

     Aaah ah gençler, hüzünlendim yine. Yada duygusallaştım. Veya gururlandım. İyisimi özledim diyelim şuna. Bugün 26 Haziran 2012 Salı. Tarihe yolculuk yapalım istedim. Geçen sene bugün, 26 Haziran 2011 Pazar; tüm evrenin heyecandan kıpır kıpır olduğu, gecelerce gözüne uyku girmediği harika bi haftanın başlangıcıydı. 1 Temmuz 2011 Cuma günü saat 11 seansı 2009'dan bu yana dört gözle beklenen Transformers; Dark of the Moon filminin vizyona giriş tarihiydi. Tüm film boyunca ağlayarak, aksiyon filminde ağlayan tek mal olarak tarihe geçmiştim. Ama o robotlar yok mu.. Herhangi bi savaş filmindeki ruhsuz, karaktersiz, yapmacık robotlar değildi ki onlar. 25 yıllık bi efsane konuşuyordu o filmde. Onlar başkaydı. 6 yıldır kalbimdelerdi. Sonra o filme defalarca kez daha gittim. Bir ayın sonunda 28.07.2011 tarihinde kendi kendime bi yazı yazmışım onu paylaşmak istiyorum işte şimdi. Transformers kendi başına bi evrendir, yaşam tarzıdır bunu unutmayın;


 ''      Transformers 3'ü Çekici lan Ne?


  Bu hafta Transformers Dark of The Moon filminin vizyona girinin 1.ayı bildiğimiz gibi. Umalım ki film,
 Ağustosun ortalarına kadar vizyonda kalsın. Film 8-10 temmuz tarihleri arasında Türkiye'de 72.633 bin lira gelir yaparak liste başına yerleşmiş bulunmakta. Üstelik Türkiye'de Transformers hayranlarının sayısı, üzerine yıldırım düşen insanların sayısından daha azken... Peki nedir bu filmi çekici kılan? Şimdi gözlüklerinizi takın öyle okumaya devam edin sevgili okurlar ve koyu TF'ciler
 
   *Öncelikle, kesinlikle Shockwave diyorum ben. Görünüşü, duruşu ve karizmasıyla, spor salonundan çıkmayan, baklava karınlıları hiçbir şekilde aratmayan, hatta beyinde büyük bir etki yaratarak ''Brad Pitt ne ki? Taylor Lautner'deki de kas mı canım'' tarzında konuşturan bu adam ekrana her yansıdığında ''yanında olmak için neler vermezdim ki?'' dedirtiyor.

  *Senaryo; ilk iki filmi fazla göz önünde bulundurmadığımızda heyecan yaratan bir senaryo çıkıyor karşımıza. Özellikle Sam Witwicky(Shia LaBeouf)'nin aşk, aile, okul üçgeninin fazla yansıtılmaması (ki bu seride Sam işe başlıyor) ve robotlara daha çok yer verilmesi 'oh be!' dedirtiyor.
   Not: Mikaela'nın hakkını yemişler en azından ayrılık sebepleri herhangi bir konuşma içerisinde kısaca açıklanabilirdi.

  *Meksika Açmazı sahnesi üçüncü maddeden bangır bangır bağırıyor adeta. Öncesinde Dreadlerle olan ve arka fonda ''Battle'' şarkısının çaldığı sahne daha sonra Ironhide'ın olaya dahil olmasıyla harika bağlanmış ve bu filme 7.kez gitmek için yeterli bir bahane yaratmış.

  *Score: Steve Jablonsky yine yine yeniden sanatını konuşturmuş! Bu adam yaşayan efsane, hazine,
şaheser... Artık hangisini demeyi tercih ederseniz...

  *Camaro, Corvette, ve İtalia; soldan sağa sırayla Bumblebee, Sideswipe ve Mirage(Dino) birbirlerinden tamamen farklı karakterist özellikleriyle birbirlerini öyle güzel tamamlıyorlar ki! Dönüştükleri soldan sağa(yine) iki Chevy ve ferrari'nin güzelliği bir yana robot modlarındaki soldan sağa(yine yine yeniden) tatlı, sempatik ve karizmatik halleri filme sempati katan artılardan.

  *Muhteşem 4'lü: Siz onlara ister 'kötü' deyin ister 'korkutucu'... Ben diyorum ki Megatron, Starscream, Soundwave ve Shockwave kötü karakterler evreninin en muhteşem 4'lüsü. Megatron'un liderliği, Starscream'le aralarında sürüp giden sevgi ve nefret çatışmaları, Soundwave'in bağlılığı ve Shockwave'in ruhsuzluğu hem TF evrenine hemde tüm kötü karakterlerin dünyasına ayrı bir hava katıyor 'biz herkese benzemeyiz, ona göre' diyor; hepimize gardımızı aldırıyor resmen.

  *Peter Cullen:'Yaşayan en karizmatik ses' diye bir ödül varsa eğer, burdan yetkililere sesleniyorum; bu adam yaşadığı müddetçe hiç bir varlık onunla bu konuda yarışamaz. Dünya'nın en duygusal, en anlamlı sözleri; en güzel, en karizmatik sesli insanların dudaklarından döküle dursun, asla ve asla bu adamın 'Transform and Roll Out' demesiyle oluşan 'aman tanrım meleklerin sesi mi bu?' etkisini yaratamaz. O sebeple tavsiyemdir sizlere, filmi bir kez olsun mutlaka orjinal dilinde izleyin.''
 

25 Haziran 2012 Pazartesi

Önümüzdeki 5 Yaz

    Sevgili tatilciler, yani sevgili biz; monoton hayatlarımızı tatillerimizde renklendirmemiz gerek farkında mıyız? Not: Sadece öğrenciler için tatil vardır çalışanların yıllık izin kullandığı iki haftalık tatillere acıyorum. Demek istediğim 3 ay boyunca doya doya tatil yapabiliceğimiz yazlar sayılı. Kendimi örnek verdiğimde bu yılı saymazsak üniversiteyle birlikte 5 yazım daha var sadece :((( O yüzden bu yazları olabildiğince mükemmel geçirmemiz şart. Bu yazı, önümdeki 5 yazı planlıyarak geçiricem. Çünkü bu 5 yaz hayatımın en güzel dönemleri olucak adım gibi eminim. Bi kere koca bir yazı kesinlikle Amerika'ya ayırıcam hangisi olduğu önemli değil. Kalan 4 yazdada olabildiğince çeşitli aktivite yapıcam hatta yani paraşütle bile atlayabilirim. Not: Korkudan altıma işeyip rezil olucağım insanları yanımda götürmeyerek tabi. Bugün hayatımda ilk kez kendime french yaparak kendi tarihimin 2012 yazına unutulmaz bi gün eklemiş oldum mesela. Okullar kapanalı 2 hafta oldu ve sadece bi günü anlamlı kıldım o benim hıyarlığımdan. Çok üşengecim lan. Hatta o kadar üşengecimki işemeye bile üşeniyorum. Neyse bu başka bi konu.
      Şu sıralar o kadar sapıttım ki dün Asmalı Konağın ilk üç bölümünü izlerken yakaladım kendimi. Abi ya bu eziyeti neden yapıyorum kendime hiç bi fikrim yok. Çıkıp geziceğime evde kös kös oturuyorum. Ama karar verdim annemin yanına gidicem. Laf aramızda arkadaşlarıyla üç katlı villa kiralamış karı denize sıfır. Üç adımda sudasın. Allaaaaaaaaam sana geliyom. Ama biraz daha beklemem lazım malesef. İlk isteğim burdaki arkadaşlarımla biraz zaman geçirip öyle gitmek. Bide şu regl olma işi var. Geçen sene haziranda 9 günlüğüne dünyanın en huzurlu kenti olan Datça'ya tatile gitmiştik ve son 4 günü regl olduğum için boka sarmıştı. sonra temmuz-ağustos gibi 2buçuk haftalığına Çeşme'deydik ve ilk haftası full regldim. Şansımı sikiyim. Neyse şimdi bi kaç güne kadar haziran periyodumu olup, biter bitmez annemin yanına akmayı planlıyorum. Bu arada erkekler aldatır. Ve not; anime izleyen erkeğin amk sakın çıkmayın o orospu çocuklarıyla.
Not: Fakirler tatille ilgili yazımı okuyarak kendilerini yormasın.
Dipnot: Erkekler ve anime'yle ilgili bi yazım olucak merak etmeyin.
Hadi kib    
- B.C

20 Haziran 2012 Çarşamba

Barney&Robin

   Dün gece sabah 6.20ye kadar oturup How I Met Your Mother'ın 3.sezonunu bitirdim. Neden böyle bi mallık yaptım? Gözlerimin ve bilgisayarımın sikilmesi dışında bana ne yararı oldu? gibi sorular gelebilir aklınıza. İşte tam bu noktada; ben neden böyle bişey yaptığımı biliyodum ama neden bu nedeni bu kadar çok kafama takıyodum dimi. Karışık oldu ama dert etmeyin açıklıyorum. Önce dün geceye geri dönelim.(Biraz HIMYM havası katiyim bu yazıyada). Dün gece akşam yemeğinden sonra Gossip Girl ve HIMYM izlemek için odama çekildim. Arada gidip dolaptan bişeyler tıkındım falan klasik.(tıkınmak biraz aşağılayıcı oldu resmen hayvan gibi su böreği, şekerpare, bi kutu dondurma, bi paket doritos ve 1.5 litre kola tükettim) Not:Çok ciddiyim. Her neyse sonra Ted'in çocukların annesiyle tanışma anı youtube'da filan var mı acaba mantığıyla kaçıncı sezonda anlatmış diye sezon özetlerini okuma hatasına düştüm ve tam orda gördüm ki(tanrım bu kısmı niye bu kadar uzatıyosam) Barney ve Robin 3.sezonun sonunda aşık oluyolarmış AMINAKOYİM. Sırf o ikisini görmek için 3.sezonu bi gecede bitirdim. Şimdi düzeltiyorum. Farkına vardım ki şu hayatta beni en çok etkileyen senaryo(film olsun olmasın) çapkınlıkta çığır açmış bi adamın gerçekten aşık olduğu klasiklikten hem uzak hem yakın olan o senaryolarmış. Chuck&Blair gibi, Barney&Robin gibi Dean Winchester&Lisa gibi Damon&Elena gibi. Not:Tamam Dean'in aşık olduğu kısım pek hoşuma gitmedi aslında çünkü Dean teorik olarak benim. Şimdi bu tarz senaryolarda ben önce çapkın karaktere vurulurum, hayranlıkla izlerim. Sonra onun aşık olduğu kadın idolüm olur. Yine bazı istisnalar yok değil yani mesela Dean Winchester karakteri uğruna ağzıma pompalıyı dayayıp kendi kafamı uçurabiliceğim kadar çok sevdiğim bi karakterdir ama Lisa tam bi gerzek. Ya da Blair Waldorf, Chuck Bass'ın ona aşık olmaasından çok önce benim idolüm olmuştur. Ama sonuçta aşklarını farklı görmeme sebep olan senaryo tam olarak budur. Bi çok film ve dizi izlemişimdir ama adları aklımda kalan sadece bu durumda olanlar. Bana en sevdiğim türk dizisini sorun sevdiğim tek türk dizisinin Aşk-ı Memnu olduğunu söylerim. O dizinin herkes için anlamı yiğeni ve karısı tarafından aldatılan bi adamken benim için tek anlamı aynı derece çapkın Behlül'ün Bihter'e aşık olmuş olmasıdır. Biliyorum çok ilgincim. Ama düşündüm ki ben mükemmeli arıyosam; kim olmam gerektiğini ve o kişinin kimle olması gerektiğini düşünerek bu kadar zaman harcıyosam, sanırım böyle bi hikayenin başrolü olmam gerekir. Çünkü beni etkileyen bu. İlk görüşte aşk, merdivenlerde çarpışıyolar aşık oluyolar, arkadaşının sevgilisiyle aşık oluyolar annesinin dedesinin karısıyla aşık oluyolar bilmem ne bilmem ne hiç birinin anlamı yok. Benim istediğim bu olabilir.

14 Haziran 2012 Perşembe

Göt Lalesi

   Argo Fordcu'nun yayınlarında sürekli tekrarladığı gibi ''olaylaaar olaylaaar.'' NOT:Argostroloji'yi bilmiyosan terket bu blog'u amınakoyim o bi Twitter fenomeni. Devam ediyorum. Hayatım o kadar aksiyon dolu ki nerden başlıycağımı bilemiyorum. Her gece sabah 6'ya kadar Kurabiye'yle bbm'de çene çalıyoruz. Sonra yatıp öğlen 2de uyanıyorum. Akşam 5'e kadar göt üstü oturup sıkılıyorum. 5ten 7ye kadarda amuda kalkıyorum. 7de doğrulup kursa gidikdjshsglkfgj hay sikicem yazarken bile sıkıldım. Ben ve canlı cansız tüm varlığım öyle hallere geldikki dün bilgisayarım aksiyon olsun diye kendini çöktürdü, telefonumdada mesaj gelmediği halde kırmızı ışık yanıp sönüyo. Bu arada benimde tek eğlencem gün boyunca bbm'e gelen bc'leri gönderen göt lalelerine sövmek. Artık sikimde bile olmayan Melek beniz özlemiş, kolları bana hep açıkmış filan falan anlıycağınız o değer katsayısını arttırdıkça benim sikleme oranım yerlerde sürünür oldu. Kurabiye'yle artık çok samimiyiz hayatımda güzel olan tek şey bu zaten. Yinede bugün sıkıntının amına koymuş, dibine vurmuş durumdayım. English Time'ın sınavında kopya çekmiştim geçenlerde. Bi konu verdiler karşılaştırma bende yazdım internete çıktı işte. Blackberry or iPhone hakkında döktürün dediler. Sadece iki cümle çaldım yarraamın sitesinden. Bugün kağıtlar bi geldi amınakodumun karısı kopya çektiğim sitenin çıktısını sınav kağıdına zımbalamış üstünede kocaman 0 yazmış. Bir sinirlendim, morardım kızardım, yeşillendim, sarardım yarrak yemiş gibi oldum yani. Şimdi ne sik yiceğimi hiç sormayın. Off bak gene içim sıkıldı. Neyse yazmıyorum daha gidip iki kendime geliyim. Hem daha Tumblr'da döktürücem ama orda asıl ismimle yazdığım için daha dikkatli davranmam gerekiyo amınakoyim ya. Ne boksa.

12 Haziran 2012 Salı

Eray Efe > Orangutan > Haydar

     Şimdi benim yeni ortaya çıkan bi takıntım var. Kendi kendime kural edindim 'ismi güzel olmayanla olmaz' diye ama düşünsenize o hayatın boyunca kıçına takılı gezicek ve arkadaşlarına dönüp 'sevgilimin adı Mahmut çok mutluyusss' diceksin. Yarraaam çok mutlu asıl ama sen değilsin amcık ağızlı. Mesela ben çirkin isimli sevgilim olduğunda direk sendroma giriyorum çocuğun adını söyleyemiyorum her yerde amdan götten bahseder gibi benimki şöyle, benimki şu kadar,  benimki bunu yedi diye dolanıyorum. Ve düşündüm ki eğer ben mükemmeli arıyosam ve bulana kadar kimsede takılı kalmıycaksam 'isim' mükemmellik kavramında oldukça önemli bir alana sahip. Bu yüzden bundan böyle ismi kötü olanı direk eliyorum yada elenemiycek kadar tatlıysa kimliğinde değiştirmesini sağlıyorum. Yoksa olmuyo abi gidip ''kumral yemyeşil gözlü acayip yakışıklı ve zengin, kültürlü, esprili, 1.90, şık giyinen harika bi sevgilim var geçenlerde içi gül dolu limuzinle geldi şekerim yaaaee işte'' diye ballandıra ballandıra anlatırken karşılaşıcağım ilk soru;
X: Aaaaaaeeeeeeyy ne romantiiiiiiğğğğk adıı neeeaaaa?
BlairCorny: ııııııı ismide Alişan işte he he (..Satılmış, Burhaneddin, Abdullah, Haydar, Hüseyin, Yarrak, Meme...diye gidiyo işte.)
      Bu sikimsonik durumda karşındaki insanın kafasındaki kumral, zengin, yakışıklı adam; hafif kel, göbekli, dişlek bi pezevenge dönüşüyo. İçi gül dolu limuzinde prezervatif dolu Hacı Murat'a tabi. Prenses hikayesi oluveriyo çingene mahallesi aşkı. Ama bide şuna bakın;
X: Aaaaaaaaeeey ne romantiiiiiğğğğk adıı neeeaaa?
BlairCorny: Adı Eray Efe canım yaa o Eray'ı kullanıyo sadece ama ben Eray Efe demeyi seviyorum ya (..Tunç, Batuhan, Berk, Emir, Koray, Yahya... diye gidiyo bu da)
      Hayır yani daha iyi bi etki yaratmıyo mu allaaasen?

11 Haziran 2012 Pazartesi

XOXO

       Böyle bazen kendimin amına koymak istiyorum. Hayır yani fantezik bişey değil tamamen kendime kafa göz dalmakla alakalı. Amınakodumun Melek'i yüzünden o kadar çok şeyi atlamışım ki hayatta resmen böyle ot gibi yaşamayalım diye sevgili yapalım derken sik gibi yaşar olmuşum. Evet bende anlamadım bu cümleyi. Neyse, sonuç olarak bugün ilk kez feysbuk sayfama baktığımda gördüm ki 1.111 arkadaşım olmuş. Lan ne ara oldu hiç hatırlamıyorum en son 780'de kalmışım ben. Sonra baktım tivitırda sürekli sevgililere isyan eden tivitler atmışım. Anfolovlar kendini aşmış filan. En kötüsü hatta kötününde ötesi şu hayatta en çok değer verdiğim insanlardan biri olan bitanecik kardeşim Haku'nun sevgilisiyle birinci yıldönümlerini kutlamayı unutmuşum. Lan lan lan!!!! En unutulmıycak şeydi bu. Allah belamı vermiş gibi sanki. Ama uzun düşüncelerim sonucunda ilk kez ileriye dönük bi amaç belirledim kendime. Tabi bunu şimdi söyleyip sürprizi sikmek istemiyorum. Bir iki yıl sabredin canlarım. Sonuçta kötü günler geride kaldı. Erkeklerinde amk. Şimdi ne yapıcağımı biliyorum.

9 Haziran 2012 Cumartesi

Kalbim Orospu

   Herşey o kadar karışıklaştıki ortalıkta bakkala giderken 38 kişinin tecavüzüne uğramış gibi dolaşıyorum. Şimdi Melek'ten ayrıldığım gün ''bida bana yazma'' diyip bbm'den silmiştim. Soora çocuk geçenlerde arkadaşını gönderdi niye ayrıldın diye sordurmaya. Meğer benim yazdığım şey gitmemiş ona ne sikim işse. Neyse işte bende tabi ego yine tavan yaptı o yee arkadaşını gönderiyo filan diye. Sonra ertesi gün yalvarışlar özürler sözler beklerken yine hiç bişey yapmadı amk evladı. Bendede öyle bi psikoloji varki şimdi çocuğa karşı hiç bişi hissetmiyorum. Ama böyle yaşadıklarımız aklıma geliyo bi hafta sonra kuru biticek kursa gelmiycek sınıfını boş görünce ne hissederim diye düşünüyorum içim sıkılıyo. Mal gibi boş bi ifadeyle dolanıyorum ortalıkta. Kendiminde amk. İnsan ya ister ya istemez yarraam ne diye bu dengesizlik. Resmen kapana kısılmış durumdayım. Ben adım atsam bu sefer çocuk dicek madem çıkmaya niyetin yok niye süründüyosun götüm diye. Adım atmasam niye sürünmüyo bu amınakodum yaaaeee diye bunalıma giricem. Abi bi orta yolu yok mu bu işin diyorum aslında o da var, Kurabiye .a Zaten dün 12lerin son günüydü okulda TF'yi falan gördüm yine sikik bi his oturdu böğrüme. Off tanrım ya ben niye böyleyim. Sorun bende yani resmen sorunluyum. Sikiyim ya.

6 Haziran 2012 Çarşamba

Göte Geldik, Ya Da Sadece Ben Geldim.

    Çok fena yarraklara geldim gençler. Şimdi ben bu göt kalkıklığıyla Melek'ten ayrılırım o da yalvarır falan modundaydım. Kursa geç gittim bilerek ve aralarda ortalıkta dolaşmadımki biraz çabalasın beni bulmak için. Sonra çıkışta hala bi atraksyon olmadığını farkedince bi garip oldum tabi. Neyse bizi erken bıraktı hoca asansörün oraya giderken bu da sıçıyo muydu napıyodu tuvaletten çıktı. Allaaaaam dedim sana geliyom üstüne mavi bişi giymiş ama suratına bakamadım o da dimdik geçti yanımdan ben ezilip büzüldüm böyle patatese döndüm. Sonra eve geldim saatlerdir bbm'de eklesin yazsın, feysten yazsın bişi yapsın amınakodumun evladı diye bekliyorum. YAZMADI. bildiğin ben sana aşık oldum diyen çocuk onu terketmemi siklemiyo. Lan bu kadar mı kadersizim amınakoyim. Hoş karma mıdır ne sikimse artık benim istediğim oldu yine. Ben çocuğun değerini bilmedim, verdiğim sözleri tutmadım, bin kişiye yazıp iki bin kişiyle kesiştim. Tek istediğim zorluk çıkmasıydı ki tekrar değere binsin çocuk. Ama bu kadar zor olamamalıydı işte.
      Şu sabahki Kurabiye başlıklı yazımı yazdıktan sonra tivitırdan Curly 'bil bakalım pazar kimle buluşuyoruz' yazdı tabi süper zekam hemen cevabın Kurabiye olduğunu anladı. İnşallah pazar günü hayatımın en güzel günü ve dönüm noktası olur. Valla bak şu an bana Melek'i ve bi türlü geçemediğim Hödük'ü unutturcak tek kişi Kurabiye. Kurabiye ve gelmiş geçmiş tüm kestiğim taşaklıları unutturcak kişide Beybifeys. Beybifeys'i de anca Muslera veya Jensen Ackles zaten. Valla en büyük hayalim zaten Muslera veya Jensen Ackles'la evlenip bütün gazete ve televizyonlarda benim mutlu ifadem ve kocamın acayip yakışıklı mükemmel suratı yanyana gözüksün sonra tüm eski sevgililerim ve platoniklerim bizi görüp kapımda yatsın, kendilerini kessin, ağlamaktan kör olsun bu yani. Amin.
      Neyse sonuç itibariyle pazar gününü iple çekiyorum ama yarın Melek'in ayaklarıma kapanmasını o kadar çok istiyorum ki anlatamam. MELEK'E NOT: Göte geldi aşkımız, ikimizde şaşkınız bence sevgilim. Ama biliyosun ki senin hıyarlığın. Hatta orospu çocukluğun. Her neyse biliyosun ki ne hissedersem hissediyim tüm bu olanlar @hicumrumdadegil.
                                                                                                                                   xoxo B.C

Kurabiye

   Sevgili gençler. Bugün itibariyle bi aşkın daha sonuna gelmiş bulunmaktayım. Melek'e karşı olan bütün heyecanım gitti, sonrada kusurlarını görmeye başladım ki kusmadan önce ayrılmam gerekiyodu. Ayrıldım. Ayrılan ben olduğum için hiç üzgün değilim.(Not:94 olayıyla alakası yok olaydan sonra ilk buluşmamızda elime telefonu verip istediğini sil dedi çünkü) Hatta yeni hedefimi seçtim bile. Açıklıyorumda bak. KURABİYE. Aylardır peşindeyim çocuğun artık hamle yapma zamanı. Tanrım lütfen o mükemmeliyette hiç bi kusur olucağını zannetmiyorum hem zaten yeşil gözlü kumral daha ne isterim ki ya yerim onu .a Ben sırf o çocuk için Kurabişizm adında bi sistem üretmişim düşünün yani. Ne beybifeys ne de Jensen Ackles bunu yaptırabilmişti bana. Hoş Jensen Ackles'ı kurabişlerin başı has kurabiş ilan ettim ama olsun sonuçta sistem ismini Kurabiye'nin ta kendisinden alıyo. Melek'in heyecanında olduğum haftalardan birinde Curly sayesinde bi saniyeliğine telefondan sesini duymuştum Kurabiye'nin. Ve o bi saniyede duyduğum 'alo' kelimesinin analizini burda saatlerce ve saatlerce yapabilirim. Evrendeki en tatlı 'yeni uyanmış, hayattan bezmiş' sesti tanrım ya. Kurabiye olsun lütfen. Zaten yine heyecansız, aşksız, ot gibi yaşayan birine dönüştüm. Ulan hala gossip girl izleyemiyorum o sikimsonik Tripp eski sevgilim Hödük'e benziyo diye. Ay neyse, akşam yine yazarım şu an giderek sıkıcılaşıyorum. xoxo

4 Haziran 2012 Pazartesi

DOKSANDÖRT

     Abiii abi abi şu an dünya'yı elime tutuştursalar bi saniye düşünmem tek hamlede parçalarım amk. Bugün Melek'le 5. günümüzdü. (ki şu an hiç içimden Melek demek geçmiyo DOKSANDÖRT ya da Piç diyesim var) Neyse işte güzel güzel takıldık falan filan sonra kurs çıkışında bunun uzun saçlı bi arkadaşı var ilginç bi çocuk. Bana dediki 'ben olsam telefonunu karıştırırdım.' Ben bi kıllandım hemen kafamda senaryolar gelişti zaten hassiktir bu beni aldatıyo yada sevdiği kızı kıskandırmak için benimle çıkıyo yoksa psikopat mı lan aynı anda 10 kişiyle çıkmaktan hoşlanıyo off sikim ya ne bok yicem falan diye. Ver telefonu dedim o da verdi gayet büyük bi sakinlikle bbm sayfasını açıp kişilere baktım ve önce beynimden aşşağı böyle çifleşen filler indi bi baktım orda 'kızlar' diye bi klasör. KIZLAR!!!!!!!!!! İçimdeki filleri belli etmeden klasörü bi açtım AMINAKOYİYİM DOKSANDÖRT KIZ. Lan dedim bu ne. Ben o DOKSANDÖRT şıfrıntıyıda kafalarından tutup birbirlerinin götüne sokarak ip yapıp Melek'in boynuna bağlayıp kursun terasından sallandırmaz mıyım!!!! Abiiiiiii DOKSANDÖRT lan DOKSANDÖRT orda 10 tane erkeğin olduğu Taşaklılar isimli bi klasör görsem veya veya Gay yazışmalarını okusam daha az şok olurdum yeminle. Böyle bide çok çok çok normal bişeymiş gibi 'hepsi tanıdık yaaee' demesin mi! Elimde DOKSANDÖRT kızın kayıtlı olduğu bi bbm ve yanımda odun bi sevgiliyle kaldım öyle. Resmen felç oldum surat ifademi bozmadan aynı anda kırmızıya sonrada mora dönen rengimi eski haline döndürmeye çalışıyodum ki sonrada kımıldamayı deniyim. Arkadaşım, sevdiceğim bak canımın içi pardon da; sen MAL MISIN? Yada sen beni mal mı SANDIN???? Sanki ordaki DOKSANDÖRT kaşarlada el enseye şaplak göte kardeşimsi olduğunu sanıp kuzu kuzu telefonu sana vericem BEN? Hayır hele bi yarın olsun ya DOKSANDÖRT'ü silersin yada üçün biri bundan sonra.
      Off tanrım haklısın sende ben sözümü tutmadım dedim o kadar Melek olsun kimseye bakmıycam daha haftasında 50 kişiyle kesişip 550 kişiyi sayıklar oldum. Valla kendime kafa göz dalasım var allaaam nolur üzülmiyim söz şu andan itibaren kimseyi kesmiycem söz gerçekten. Amin.
      Tamam daha başından ben rahat takılırım dediğinde kabul ettim ama yarraaaaam DOKSANDÖRT kız rahatlık değil resmen şerefsizlik. Allaan belası taşaklı cemiyeti birinizde adam olun lan adam taklidi yapın bari yarraam hepinizin AMK.

1 Haziran 2012 Cuma

Sevgili Hödük; Senin Ben Amk.

       Hayaat hayat. Bizi mutsuz etmek için kolları sıvamış durmadan çalışıyo ibne. Buna rağmen her geçen gün mutlu olmayı başarabilen bizler hayatı pandikliyoruz. Bugün sanırım hayatımdaki en verimli gündü amk. Önce karneye gelicek 4 zayıfı sürpriz bi şekilde hocalar 2ye düşürdü. Sonra küs olduğum ve cidden barışmak istediğim iki kişiyle barıştım. (ki bitanesiyle aylardır konuşmuyoduk çok iyi oldu karşılaşmamız.) Kursta ingilizce hocam olan aşırı sempatik ve tatlı kumral maviş gözlü Kanada'lı kalemim yere düştüğünde dersin ortasında gelip benim için yerden aldı ve aşırı şirin sevgilim Melek bana aşık olduğunu söyledi. Bi günde benim tarafımdan 4 kez göt olan hayattan geçmişin acısını çıkarıyorum sanırım. Tabi bu sadece girişti.
      Geçenlerde GossipGirl'ü tekrar izliyim dedim ve ilk sezondan başladım. Herşey iyi güzel 3.sezona geçtim falan. Sonra 3.sezonda bişey dikkatimi çekti. O Nate'in amına koduğum kuzeni Tripp benim eski sevgilim Hödük'ün tıpatıp sarışın versiyonu. Tanrı yeni sevgilimi 3.5 saatte bitirdiği için 3 dakikada yarattığı Tripp'in bide renksizini yapiyim demiş ve ortaya kalitesiz eski sevgilim çıkmış. Ama o mimikler, gülüş, düşünceli ifade, kızgın ifade, aşık ifade, amına koyiyim, ağzı, burnu, bakışları herşeyiyle aynı eski sevgilim. Böyle laptop'u dizi yapımcısının götüne sokup, yapımcıyıda eski sevgilimin götüne sokup, Tripp'ide travestilere siktirtmek istedim.
ESKİ SEVGİLİME ÇOK ÖNEMLİ NOT: Belki bigün bunu sana yazıldığını bilmeden okursun ve inanıyorum ki o 4 gün, 96 saat, 5760 dakika senin GÖTÜNE giricek. O 4 günün üstüne geçirdiğim depresyon dolu 4 hafta 28 günüde ben senin götüne sokucam. Ayıks?
         Bi eski sevgilide en nefret ettiğim olay yavşarken kendini melek gibi anlatıp ayrılınca pezevengin önde gideni çıkmasıdır. YİNE NOT: He bu arada eski sevgiline yazıpta bana 'aaaeey ben intikam için şeeettim yiaaa' diye nonoş ağzıyla yalan söylediğinin farkındayım amk evladı. Ama nolduuu ben yakışıklılıkta seni milyon kere sikebilitesi olan adam gibi birini buldum sende tek elinle üçün biri tek elinle orta parmak yapıp kendine sokarak yalnızlığını gideriyosun.
        Buraya geldiğin zamanlar sesini duyduğumda içim acıyosa nolmuş yarraam. Seni özlüyo olmam sana aşık olduğum anlamına gelmez ilk fırsatta amına koyucam anlamına gelirki ben bi bayan olduğum için senin takmanı ödünç alıcam bu iş için. Sesini, gülüşünü, esprilerini özlüyorum amk evet ama kendime yediremediğimden. Seninle alakalı bi durum yok. Umarım o hep anlattığın ve bende bulduğun huzurlu, tripsiz, arkadaşça ilişki yerine her fırsatta tribin dibine vuran, huzurun amına koyan birini bulursunda sikertir seni bi ömür. AMİN.

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Ego ve Aşk Birinci Dereceden Kuzen

   Aşkta, daha adlandıramadığım ilginç bi denklem var. Yani eminimki dünyada bu şekilde hisseden bi grup insan vardır. Hiç değilse boğa burçları bu duyguyu biliyolardır. Zaten yoksa bende bi sorun var demektir. Şimdi örneğin X kişisinden hoşlanmaya başlıyorum. Kesişmeler, dualar, bi an önce görme istekleri falan derken kendimi acı içinde buluyorum. Yani böyle bi tek o olsun nolur olsun falan diye yalvarış yakarış. Hatta X kişisi biraz pas veriyosa aynı ortamdayken eğlenceli farklı ortamlara akışınca daha acı verici oluyo. ''Madem bakıyo niye numaramı istemiyo piç, ulan insan bi feyste ekler mongol'' modunda gezip günün sonunda yoksa sevmiyo mu laaaaaağn diye hüzünleniyorum. Böyle bide her bakışında o midede hareketlenen orospu çocuğu kelebekler gerçeği var. Zaten kalbin atraksyonları anormallikte kendini aşmış oluyo. Sonra o gün geliyo ve X beklenen numara isteme ritüelini gerçekleştiriyo. Tabi ilk konuşmadan akıyorum çocuğa o kadar çok beklemişim ki o değilde kendimin evde kalmış koca memeli hali heralde ilk gördüğü taşaklıyı sikmeye çalışan iğrenç bi kişilik olurdu. Neyse sonra X ilk buluşma zırvalıklarına gelince bu sefer sanki zorla nişanlamışlar gibi içim sıkılıyo. Daha düne kadar köpek gibi istediğim X'e bugün bi soğukluk duyuyorum. Tabi bu soğukluk görene kadar gördükten sonra kaymak kıvamına geliyo insan. Ama ilişkinin ilk günlerinde, böyle ne olduğumuzun belli olmadığı zamanlar; önceden her bakışta filler üçlü çeviriyo gibi yardıran kalbime bi anda filler uyuşuk ve mongol bi şekilde oturmaya başlamış gibi bi ağırlık çöküyo. ''Lan bekarlık sultanlık amk, off kimseyide kesemiyom yeea, ay sikim yaa free olmayı özledim'' gibi beyin fırtınaları yapılıyo. Tabi dediğim gibi bu durum X'i görene kadar. Bu biraz o yee beni seviyo ay çok güzelim göt kalkıklığı aslında. (Böyle düşündüğün anda gelen ayrılık mesajı insanı müslüm baba dinleyip kendini kesmeye yöneltir bu arada.) Ama içimdeki hoşlantıyla karışınca ortaya özürlü çocuk gibi bi duygu çıkıyo işte. Demekki ego ve aşk, akraba ve bir arada olmaları kesinlikle yasaklanmalı. Yani iki durumda sik gibi o yüzden hiç hoşlanmamak en güzeli. Merak ediyorum normal insanlar nasıl hissediyo. Ulan bakıyorum 28'lik teyzemle manitası her gün kamera açıp kıkırdaşıyo. 29'luk teyzemle kocası çatır çatır yiyişiyo. Bu insanlarda hiç böyle soğuma filan olmuyo mu lan. Biri beni sarsıp kendime getirse çok mutlu olucam.

29 Mayıs 2012 Salı

Kilit

   Herşey güzel gidince buraya yazıcak bişey olmuyo amk. Sövücek biri yada yalvarıcak bi sevgili filan. Ama şunu söyleyebilirim dün akşam ki teorim beni yanıltmadı yukardakiyle anlaşmama uyarak hiç kimseyi kesmedim, kimseyede detaylı bişey anlatmadım ve nihayetinde Melek'in adını öğrendim o da benden PIN'inimi istedi konuşuyoruz şimdi. Yerim. Teşekkür ederim tanrım allaaam my god ay lav yu so maç.

Paranoyak

       Okuldan geldiğim dakikadan beri kıyafet dolabımın önünde oturmuş ne giysem diye düşünüyorum. Ki burda belirtmem gerek okuldan 12.30da dönüyorum eve. Artık 2 saattir mi 3 saattir mi ne beynim erimiş peynire döndü. Tüm bunlar toplamda iki saat sürücek olan ingilizce kursum için tabi olay yine ayrıntıda gizli. İki saatin 45er dakikası derste uyuklarken sadece iki bırek taym toplam 30 dakika Melek'e gözükücem. He duyanda 40 odalı evimin 35 odasını kıyafete ayırmışımda seçemiyorum sanıcakki altı üstü 4 kapılı bi dolap karşımdaki yani.
       İşte psikopatlıklarımdan biri daha geliyor. Yalnızken hayatımı değerlendirmek adına kendi kendime tasarladığım 'Geçen Hafta Bugün' oyununu oynarım. Burda amaç geçen hafta bugün (veya ay,yıl farketmez) şu anda neler yaptığımı hatırlayabilicek miyim, yaptıklarıma bakıp vay amk diyebilcek miyim. Örnek olarak geçen hafta bugün bu saatlerde çok iyi hatırlıyorum Gossip Girl 2.sezonu izliyodum. Dahada önemlisi Melek diye birinin varlığından habersizdim. Canım hiç kursa gitmek istemiyodu, gitsemde ilk dersten sonra eve dönücektim ki öyle yaptım. Planımdaki tek aksaklık ilk dersten sonra iki dakika feysbuka girmem gerektiği için eve gitmeden önce kantindeki bilgisayarlara uğramamdı ve ne olduysa o arada oldu. Gerisini daha önce yazmıştım zaten. Bu saçma oyunun tek kötü yanı, işler kötüye gittiğinde veya ayrılığın ilk bi kaç haftasında sürekli beynini dürtükleyip durması. Hayır yani o an kafa dağıtmak için düşünsen geçen hafta bugüüün sevgilimle piknikteydiiiiğğööömmmmm öğğğüğğüğöüöüğöüöğ oluyo yani. Hoş değil. Zaten hayatta her zaman kendi yarattıklarımla başa çıkmak zorunda kalmışımdır. Kimsenin olmadığı kadar bela oldum kendime.
       Şimdi benim bi ananem var. Saygı duyulcak tek yanı dehşet karnıyarık yapmasıdır. Nerden başlasam bilmiyorum ama benden katlarca psikopat tek insandır kendisi. Şöyle söyliyim internette yazı olurken hani sayfayı aşşaa indiririz ya, heh işte ananem o hareketi yazılar yukarı çıktığı için yukarı çıkmak olarak algılıyo ve her seferinde çık yukarı dediğinde mal gibi sayfayı gerçekten yukarı çıkarttığım için sonu
 B.C:Ok
Anane:Ok değil bok.
B.C:Bok değil ok.
Anane:Yazıklar olsun.
B.C:o yeee
ile biten kavgalar baş gösteriyo. He bide bütün gün internette tavla oynayıp tanımadığı insanlarla kamera açışıp, Kadir İnanırın kendisine deli divane aşık olduğunu ve onun tarafından evde 7/24 kameralarla izlendiğimizi idda ediyo ama diğerinin yanında bunlar bi hiç tabi. Not:Teknolojik Nü sanatı girişiminden bahsetmeyi midem kaldırmıyo. İşte bazen diyorum ki lan bende bu karı gibi mi olcam amk gidişhatım hiç hoş değil filan. Sonra aklıma geliyo Jensen Ackles'la evlilik hayalleri kurduğum zamanlar diyorum sıçtın B.C kesin senden kafayı yicen. Sonra yine kendi kendime diyorum ki yok lan ben Jensen'ın benim telefonu dinlettiğini falanda düşünmedim hiç akıl sağlığım yerinde allaa şükür ve konuyu kapatıyorum. Bilmiyorum artık.



28 Mayıs 2012 Pazartesi

Bütün Kelimelerim Tükendi

  Öncelikle; normalde batıl inançlara sahip bi vatandaş değilim hatta batıl inançlı insanlarla alay bile ederim ama benimde öyle bi inancım var ki insanlar yüzüme domates fırlatıp zaaa diye götüm götüm gülse gıkım çıkmaz. Ben böyle, biriyle yeni bişeyler yaşadığımda arkadaşlarıma yada herhangi birine anlatırsam büyüsü kaçıyo sonra o kişi benden uzaklaşıyo gibi saçmasapanlıkta çığır açmış bi inanca sahibim. Ama etrafımda olan bitenler böyle düşünmeme yol açıyo. Örneğin Beybifeys yada Hödük veya TF'yle ne yaşadıysam en ince detaylarına kadar tekrar tekrar başta Curly olmak üzere sevgili kediciğim Badem'e kadar anlatmışımdır. Ve hiç biri mutlu sonla bitmedi, yada başlamadan yarıda kesildi. Ama Curly son bi yıldır o kadar çok kişiyle çıkıyoki ve hepsindende hoşlanıyo, daha ben dahil kimseye kimle ne yaşadığını detaylı anlattığını duymadım yani. Bu durum benim gözümü korkuttuğu için bu günden itibaren Melek'le ilgili detayları yazmıycam buraya. Korkuyorum. Çünkü öyle bi hale geldiki olay çocuk ya benden hoşlanıyo yada benimle dalga geçiyo. Bence eğer ben insanlara anlatmazsam benden hoşlanıcak, anlatırsam dalga geçiyo olucak. Offf çok saçma ama napiyim böyle hissediyorum. Ben lanetlenmişim çok ciddiyim. Nihayetinde bugün öyle bi an gelip geçtiki başımdan, sadece bir saniye. Düşünsenize lan bir saniye. Ve ben o bir saniyeyi oturup burda yıllarca anlatabilirim yinede yeterli olmaz anlamanız için. Tüm kelimelerim tükendi, nefesim kesildi bugün Melek'e aşık olduğum gündür. Allaaam, bak nolur, değiştim görüyosun kimseyi kesmiyorum kimsede beni kessin istemiyorum Melek'ten başka, lütfen yap aramızı çok mutlu olalım lüttfennnnn. Not: Yarın Melek'le ilgili yaptığım yalnız kalma planları tutsun inşallah amin.
   Şu aralar karman çormandanda öte oldum anlıycağınız. Hatta daha önümde iki sınav var ama kredi tutuyo sınıfı geçtim diye siklemiyorum ikisinide. Hakkında sadece Fransaya gittiğini bildiğim bi çocuk için eriyip gidiyorum her gün. Nasıl bi olaydır bu arkadaşım ya hayatımda duymadım. Şu an en çok ihtiyacım olan şey Blair Waldorf tarzı bi plan. Ama öyle bi plan için Blair Waldorf gerekir. Bende işte onun gibi düşünmeye çalışıyorum.
   Geçenlerde konusunu yaptığım insan yakışıklı birine isteyerek aşık olur teorim için önemli bi DİPNOTTTTT!!!!!!! geçmek istiyorum. O da şu ki; o yakışıklının sizinle ilgilendiğine emin olmadan ona aşık olmayın. Sonra ananemin deyimiyle insanlar size bakıp 'bundada sike sürülcek akıl yok' der. Ki bu doğrudur. Kendi beynim hakkında sadece aşk konusunda şüphelerim vardı zaten. Normalde bebekken kaç bezi sıçıp batırdığım hakkında tez hazırlayabilicek kapasitedeki zeka fışkırtan beynim, aşık oldumu bi çocuğun suratını aklıma getirtemiyo amk. Bugünde görmesem yarına gördüğüm tüm çocukları bu muydu lan du bakıyım değil galba off kime aşık olmuştum ben yaa amııığa koyim diye sayıklıycaktım. Beybi sıtep kızlar beybi sıtep. Yakışıklı size koşarak geliyosa beybi sıteple gidin siz ona. Yürüyerek geliyosa sadece durup bekleyin. Uzaktan bakıyosa götünüzü dönüp başka taşaklı arayın. Başka türlüsü üçün biri.

26 Mayıs 2012 Cumartesi

Oksijen Tüpü

  Bugün ilginç olaylar yaşandı tabi. Yazdığıma göre anlatıcak bişeyim var demektir zaten. Dediğim gibi ilginç bi kararla en iyi arkadaşım Curly bugün üç yabancıyı bir araya getirmekle ilgili planlar yapmıştı. Yabancılardan biri bendim. İkincisi Curly'nin kuzeni. Üçüncüsüde kendisine kısaca Kurabiye dediğim rapçi, kumral, yeşil gözlü ve yakışıklı(dememe gerek yok sanırım ben göz dikmişim yani) bi çocuk. Tabi Kurabiye bizi ekince olayın bu yanının ilginçliği kalmadı. Ama her neyse Kadıköy Burger'da Curly sarışınımsı kumral bi çocuk gördü ve bi anda adını mı sorsam yeeaa falan moduna girdi. Bizde kuzeniyle birlikte cesaretlendirmeye çalıştık. Hani izlemesi eğlenceli olucak falan böyle. Curly bi iki ık bık diyince benimde o yavşak ağzımdan asla çıkmaması gereken o söz çıktı. Hemen aktardığım gibi tam olarak şöyle dedim ''eğer sen gider sorarsan bende pazartesi Melek'e adını sorucam'' sonrası hüsran tabi. Curly gitti çocuğun adını sordu ve sıçtı cafer bez getir. Daha şimdiden öyle 3.5lar atıyorum ki anlatamam. Zaten yayın başlığının oksijen tüpü olmasının sebebi artık nefes almakta zorlanışımdan dolayı. Melek'in telefonla konuşurken, masadayken, bilgisayarların ordayken yani şimdiye kadar bana bakış fırlattığı her anı aklıma geldikçe beni hasta ediyo. O suratındaki ifade, gözlerindeki bi türlü çıkaramadığım anlam varyaa. Oğlumm resmen nefes alamıyorum bu duygunun tarifinin özeti budur. Öyle bi hale geldim ki aylardır iki kelime edebilmek için götümü yırttığım, Curly bizi buluştursun diye nerdeyse kendimi kestiğim Kurabiye'nin bizi ekmesini siklemedim. Hatta gördüğümüz tonlarca yakışıklıyı 'arkadaşlık çerçevesi' adı altında değerlendirdim. Bide şunu dinleyin. Dedim ki; eğer Melek'le olursa Jensen Ackles'a abi demeye başlıycam. Evet ciddiyim, bi ara evlilik hayallerimin olduğu Jensen'a abi dicem. Bu hale gelişimde aynı anda bi kaç kişiyi sevmenin hepsini aynı anda kaybetmeme yol açışının etkisi olduğu kuşkusuz. Örneğin en yeni eski sevgilim Hödük, en büyük aşkım Beybifeys ve ne bok olduğunu bilmediğim diğer büyük aşkım TF aynı anda hayatımda oldukları için üçüde ağzıma fil oturtup sıçmasını bekleyip gittiler. Hoş gerçen şu ki ben harbiden hayatımda ikinci kez Melek haricinde hiç kimseyi istemiyorum(ilkide Beybifeys'ti). Yine nefes alamıyorum bak.
   Özel hayatımın yanı sıra, iş olarak gördüğüm kızlar için ürettiğim Kurabişizm sistemi adını verdiğim bi olay var. Kurabiye'yi tanıyışımla birlikte ürettim bu sistemi ama daha sonra erkekleri sınıflandırmada çok işime yaradı. Tüm yakışıklıları statülerine göre sınıflandırıyorum sistemde, örneğin basketçi kurabiş x, zengin kurabiş y, fakir ama gururlu kurabiş z, kalbimde olan kurabiş a,b,c,d,e,f,g,h,ı,j,k,l,m,n,o,p,r,s,u,v,y,z,x,w. (Tabi bu eskidendi artık kalbimde sadece Melek var dediğim gibi.) Önceden yazdığım 'insan yakışıklı birine istediği zaman aşık olabilir' teorimle birlikte gördüğüm yakışıklıları bu sistemde sınıflandırarak mükemmeli bulmaya çalışıyorum. Bana işsiz yada paranoyak yada mal diyin. Ama işe yaradığı gerçeğini inkar edeni sikerim. Örneğin Melek hayatıma girdiği gün bi anda Mükemmel Sevgili statüsünün bir numaralı adayı oldu çünkü yakışıklılığı ve tatlılığıyla listedeki tüm kurabişleri geçti. Bunun sonu nereye varır yada zamanla ben delirirmiyim bilmiyorum ama herşeyi geçtiğimde aklımda sadece şu soru cebelleşiyo; PAZARTESİ NE SİK YİCEM BEN LAN!!!!!

25 Mayıs 2012 Cuma

Hayal Kırıklığının Dibi

Dün büyük bi heyecanla kursa gitmiştim ve Melek gelmemişti maalesef. Bugün onun iki katı bi heyecanla kursa gittiiim, asansöre bindim 5.katta sınıfa şemsiyemi bırakıp kantine çıktım. Kapıdan ilk girdiğimde hemen sağ tarafa balkon kısmına göz attım kimse yoktu. Sonra yarı hayalkırıklığıyla oturma yerlerine doğru(sol tarafa) döndüm ve ilk adımımı attığım anda 3.seviye kurs kitabından kumral kafasını kaldırmış bi halde beni kesen, melek gibi bir yüze ait bi çift gözle karşılaştım. Allaaaaaam yaa dünyadaki bütün çirkinlerden almışsın bu çocuğa vermişsin resmen bu nasıl bir tatlılıktır anlatamıyorum. Zaten bana baktığını gördüğüm anda kalbim yardırmaya başladı elim ayağım titreyerek arkasında bi yere oturdum ama nasıl böyle nefes alamıyorum oturduğum pozisyonda kaldım kitlendim o an atomlarıma ayrılsam görünmez olsam çok mutlu olucam böyle. Çocuğun arkasında oturmuş allaaam bunu bana nasip et, off tatlılığa bak yaa, allaam nolur o gözler bi tek bana baksın, hey yavrum saçlarına ölürüm, allaam bak bu benim olsun kimseye yan gözle bakmıycam söz valla bak falan diyorum içimden. Neyse işte ders saati geldi herkes sınıflara gitti Melek kantinde hala ödev yapıyo bende arka masada kitlenmiş onu izliyorum ortamda bizi gözetleme riski olan tek kişi kantinci. Ve evet böyle ortamda, ben, yani beynini sindirmiş olan B.C böyle bi fırsatı boku bokuna kaçırdım. Mal gibi kasıldım kaldım çocuk silgi istemeye döndü yok demek için ağzımı bile açamadım kafa hareketi yaptım. Gelde bana küfür etme. .Neyse bu kısmı hemen geçmek istiyorum hatırlamaya devam edersem evin duvarında B.C şeklinde bi delik oluşabilir. Ders aralarından birinde hani anlatmıştım ya merdivenleri inerken gördüm dondum kaldım o da telefonla konuşuyodu falan filan diye daha öncesinde. Heh bu sefer merdivenleri tam çıkarken o da kantin kapısının önünden geçti tabi bu esnada yine bakışmalar kalpte ataklar ayılıp bayılmalar bende. Sonra bu çay mı ne bişey aldı yani o an mükemmeliyette çığır açmış suratını izliyodum odaklanamadım ne aldığına. Sonra sadece 1 dakikalığına bilgisayarların oraya gitti ve bi anda dönüp bana baktı ama bu seferki bakışma daha farklıydı.Yani öncekiler 1 saniye sürüyoduysa bu 5 saniyeydi. Bide bana kasıtlı olarak baktığı zamanlarda sanki bişey anlatmaya çalışıyomuş gibi hissediyorum. Ya şizofren oldum yada çocuk bana karşı boş değil. ALLAM NOLUR İKİNCİ ŞIK DOĞRU OLSUN NOLURRR .a Nitekim o bakışlardaki paragrafı okumayı bi başarsam koşa koşa yapıcam anlatılanı. ALLLAAAAAM ÇOOOOK TATLI YAAA.
  Benim bi teorim var şimdi. Melek'in uzun saçlı hödük bi arkadaşı var. Ben nereye o oraya götümde geziyo çocuk resmen. Ulan diyorum bana mı yazıyo bide Melek'e de anlatıyosa sıçtı cafer yani durum iyice zor parkurlara, engelli kulvarlara dönüşücek. Ama Melek beni kesiyo yani heralde arkadaşı için kesmiyodur. Zaten bende bi paranoyaklıktır aldı başını kursta kalbi atan her taşaklıyı Melek'i kestiğimi anladı bana bakıp dalga geçiyo şimdi diye düşünüyorum. Lanet olsun böyle sisteme. Halbuki Melek gelse çıkalım mı bebeğim dese orda ayin düzenliycem ben.
  Günün sonunda olan başka bi durum var tabi. Hatta yayın başlığının hayal kırıklığının dibi olmasının sebebi olan olay. Biz şimdi 9.40ta dersten çıkıcaktık. Normalde çıkış saati 9.50. 10 dk takılırım sonra Melek çıkar aynı asansöre bineriz falan fantezileri kuruyodum. Sonra bunların amcık hocası gitti 9.35te bıraktı bunları. Ulan 5 dakikada toz oldular çıktığımda karşı sınıf bomboştu. Bende kimse çakmasın diye indim aşağıya sonra aaaa şemsiyemi unuttum ben yaaa hadi nese soora görüşürüz diye ektim bizimkileri çıktım yukarı. Melek'in sınıfına girdim bi baktım biri poşet unutmuş. Hemen Blair Gibi Düşündüm zaten. Gittim poşetin içinde defter kitap kağıt ne varsa inceledim en sonunda bi isim buldum. Baş harfleri migros reklemından fırlamış gibi MMM oluyo. Heycanla eve geldim feyste tivitırda abuk subuk sitelerde tarattım yok anacım. götüme kaçmış her kimse o eşyaları unutan. Yani bugün cuma ve pazartesi akşamına o kadar çok varki ağlayabilirim. Küfür etmek istiyorum. AMINA KOYİM BÖYLE ŞANSIN.

24 Mayıs 2012 Perşembe

Çirkin Sevgili

 Her kızın zamanında bi çirkin sevgilisi veya sevdiği olmuştur. Hani resmen tipsiz paçozun önde gidenidir ve neden sevdiğini anlamazsınız. Anlamsız bi sevgidir zaten çirkinlere karşı hissedilen şey. Neyse, tabiki benimde olmuştu ortaokulda. Ben ona kısaca Çilli diycem. Böyle turuncu saçlı, beyaz tenli, kendini beğenmiş piçin tekiydi bu çocuk. Bi kaç kere bana çıkma teklif etmişti bende her seferinde mal gibi kabul edip iki gün sonra terkedilmiştim. Hah, bana beyinsiz deyin ama daha kötüsü var. Ben tam 7 ay boyunca bu çocuğu deli gibi sevmiştim. Abi ben ya ben, koskoca B.C git allaaan çillisini sev. Bilmediğim bi sebepten ötürü tutulmuştum çocuğa ve oda 7 ay boyunca her fırsatta ağzıma sıçmıştı. Sonuçta bu çirkinlere kapılma olayı korkunç bi hastalık gibi bişey. Hani çevremdeki yakışıklıları düşünüyorumda kaymak kıvamında Melek, aşırı seksi kurs hocam Kanadalı(bu bambaşka bi olay zaten anlatırım bi ara şimdilik ona Kanadalı diyorum) vesaire vesaire istenildi mi çok rahat aşık olunucak insanlar. Zaten Melek bana bi adım atsa ben ona doğru yardırıcam öyle bi gerçek var. Bir iki güzel söz soora hooop kalbim uçmuş Melek'e konmuş. Yani insan istediği yakışıklıya aşık olabilir diyorum. Ama çirkinlere yanlışlıkla aşık oluyoruz kızlar. İnsan yakınlaştığı kişiye aşık olur diye bi söz var bilir misiniz. Aman yani bence yakınlaştığınız kişiye dikkat edin. Öyle o yeee biz saaadece arkaaaşız taaaam mı diye kendini motive etmekle olmuyo bu işler. Hoşlantı tarihimde iki muhabbet ettik diye ne tiplerle hayaller kurmuşluğum vardırki ıyyy yani. Arkadaşlarıma bahsetsem sarılıp ağlarlar halime o derece. Zaten şu aralar etrafımda o kadar adonis heykeli kıvamında erkek var ki, çirkinlere aşık olma illetine yakalanma riskim sıfır. İnşallah o yakışıklılarla bi ömür sürerim biri gitse öteki gelir dinimiz amin. Not: Hepside kumral .a

23 Mayıs 2012 Çarşamba

Adını Bilmediğim Çocuk, Melek

Dün ingilizce kursunda hayatımı değiştiren bi olay yaşadım. Ders arasında kantinde bilgisayarlar var, onlardan feyse girmiştim. İki yanımdaki bilgisayara bi çocuk geldi. Bende 4 günlük bi ilişkiden çıkalı 4 hafta olmuş hala yastayım ot gibi yaşıyorum falan böyle hiç erkek yok hayatımda. Yandan çocuğu biraz gördüm böyle ama öyle boş bi ifadeyle ekrana bakıyorum ki beynimden dön şu çocuğu kes diye gelen sinyalleri bile duymuyorum. Neyse çocuk işini halledip gitti ben hala moron gibi feyste takılıyorum. 5 dakika sonra tam yanımdaki bilgisayara biri geldi daha kafamı çevirmeden önce beynimden allahımmm sana geliyorummmmmm diye sinyaller duymaya başladım. Aynı çocuk tam yanımdaki bilgisayara gelmiş boş boş bakıyo. O kadar çok dönüp bakmak istiyorum ama kitlenmişim böyle mal gibi ekrana bakıyorum sadece. Sonra dedim hadi kızım sadece kafanı yana doğru kaydırıcaksın azcık. Bi döndüm çocuk bana bakıyo (burda kalp krizi başlar) dahada güzeli ben dönünce gülümseyip çalışmıyo bu yaa demesi (o nasıl birr gülümseyiştirrrrrrr) ve dahada güzeli o surat bi insanın hayatında görebiliceği en mükemmel suratlardan biri. Cenneti gördüm gibi oldum resmen lan. Neyse sonra ben tabi önce bi kendime gelmeye çalıştım. Sonra mal gibi eve gittim. Harbiden, yani bazen beynimin yüzde birini bile kullandığıma emin olamıyorum. Kal orda halbuki diğer arada kesişin çocukla filan. Ama nerde o kafa bende  offf allahım off bak hatırladıkça içim daralıyo. Neyse eve geldim yattım uyudum filan nitekim bugün çocuk aklımdan çoktan çıkmıştı. Kursa gittim ilk derse geç giriyim dedim yemek yedim filan kantinde. Bu esnada yine ot gibiyim yani aklımın ucundan geçmiyo çocuk. Tost yedim filan kalktım kantinden dönemeçli merdivenlerden sekerek iniyodum kafamı bi kaldırdım o çocuuuk. Telefonla konuşuyodu ben sekerek gelirken bi anda donup ritmi bozunca kafasını kaldırıp bana baktı. Sonra yürüyerek sınıfa gittim ama kalbim deparlar atıyo yardırıyo böyle o an gelse hadi gidelim yavrucumm dese ayyyy oluuuuur diye koşarak çıkıcam kurstan yani. Neyse işte diğer arada ben böyle kantinciyle muhabbet ederken yanımdan geçti bu. Tanrıımmmmmm o nasıl bi parfümdürrrr öylee resmen gel beni ye diye çağırışım yapıyo. Dedim tamam ben öldüm cennetteyim zaten beybifeys, tek kulağında küpe var, uzun boylu, kumral, hafif kıvırcıkımsı saçlı ve tişörtün üstüne kırmızı kareli gömlek giyicek zevke sahip. Bide parfümü dehşet çıktı. Bu çocuk benim kaderim. Değilse bile olmalı. Olsun nolur allaam bak hayırlı hayırsız farketmez eski hödük sevgilim çok mu hayırlıydı hem 4 günde sıçtı ağzıma gitti. Hem bak bu çocuk filmlerden fırlamış gibi valla bu benim olsun başkasına bakmıycam söz .a

İngilizce Belası

3. kurunda olduğum İngilizce kursunun grammer sınavı var bu akşam. Daha doğrusu 4 saat 10 dakika sonra. Bende kendimi en iyi böyle motive ederim dedim. Konular şöyle; Simple Present, Present Continous, Future(will/be going to), Future with Present Continous(bunun neye yaradığı hakkında fikir sahibi değilim), Simple Past, Past Continous, Present Perfect, Present Perfect Continous, Used to, Present Passive/Past Passive, If Clouses, As.........as, too/enought, Modal Verbs, Reported Speech. Çevremde nefes alan ve kalbi atan her canlıya ingilizceyi öğrenmek için yanlış yolda olduğumuzu anlatmaya çalışıyorum. Bana göre bi insan bebekken nasıl yavaş yavaş konuşmayı öğreniyosa ingilizcedede aynı şekilde önce konuşmayı öğrenicek. Çünkü çocukken 7 yaşında okula başlayana kadar dil bilgisi denen şeyin farkında değildik. Yarın attaa gitcez oyuncak istiyorum o zaman gelecek zaman kullanmalıyım hımmm diye düşünmüyoduk konuşurken. Sadece etraftan duya duya beynimize dün için 'kuzenim gelmişti' yarın için 'kuzenim gelicek' dememizi sağlayan bi mekanizma yerlemişti. Ama olur muu. Biz daha He, Him, His arasındaki farkı bilmeden 'Kuzenim dün arabayı yıkıycam demişti yarın için bu durumda yarın araba yıkanıcak kuzenim tarafından adamım o yeeee' demeyi öğrenmeye çalışıyoruz. Sonra beyin 404 Not Found. Tabi bu konuyu açıp üstlerine zeka fışkırttığım insanlar yaptığım beyin fırtınası sonucunda genelde şu tepkiyi verdiler; ''hı''. 'Hı' ifadesi bi çok anlam içeriyo olabilir, 1-Ben beyinsizim bi bok anlamadım, 2-Dinlemiyodum canım yaa kusura bakma, 3-Tabi tabi aynştayn olcan sen zaa. 1 affedilir ama 2'nin egosunu, 3ünde 'hı' diyen ağzını götüne sokarım. Bu yüzden bende kalktım Badem'e içimi döktüm. Badem kedim oluyo bu arada. Dakikalarca vıdı vıdı yaptıktan sonra hayvan sıkıntıdan sızdı. Bende engin zekamı kendime saklama kararı aldım. Diğerlerinin canı cehenneme artık yaa aaaa.

Kimin Umrunda

Böyle sıkıcı günler hayatımızda var olduğu müddetçe yazarların ve bloggerların kariyer yapma şansı yok. Her neyse farkedildiği üzere isim vermeden yazıyorum çünkü böyle daha fantastik oluyo anlatabildim mi? 17 yaşında olduğumu belirtmem yeterli şimdilik. Burayada iyi anıları yazmaya gelmedim zaten. İnsan sikindirik olaylar yaşadığında içini dökmek istiyo yani sinirlendiğimde burdan bir çok insana okkalı küfürlerimi sunucam. Evet yani  bi insanın yüzüne karşı küfür edersen karşılığını duyarsın ama onun bilmediği yerlerde edince sadece sen küfür etmiş oluyosun. Kendi kendimi 'o yee bebeğim ben küfür ederim o edemez ayıkksss' diyerek şarj edersem, herhangi bi tartışma durumunda karşımda solunum yapan sümüklüböcek varmış gibi tiksinmeyle karışık aşağılayıcı bakışımı atar 'pardon benimle mi konuşuyosun?' diye elimide belime atarsam karşımdakine karşı hiç bi mağlubiyetim olmaz. Cidden ne yazdığımı bende bilmiyorum. Stratejilerle ilgili konuşmak için çok erken ilerde sinsi planlarımdan bahsederim burda zaten. Her neyse gelecekteki mükemmel yazılarımın yanında bu saçmasapan garip yazı hatıra olarak kalsın artık. Beni zaten sadece sıkılan anlar şu an. Neyse.

22 Mayıs 2012 Salı

Kelebek

Midedeki kelebeklenme hissi muhabbeti varya hani. İşte ondan nefret ediyorum ben arkadaşım. Benimde midem kelebekleniyo evet ama hiç istemiyorum yani; hatta keşke hepsi midemdeki asitte erise diye dua ediyorum böyle. Biliyorum çünkü götüm gibi bi his yaratan ayrılık anı geldiğinde o kelebekler tüm iç organlarımı yırtan yaratıklara dönüşücek. En kötüsü onlarda gerçek yüzlerini göstermiş olucak.